10 Ağustos 2013 Cumartesi

CUMHURİYET DÖNEMİ TOPLUMSAL YAPI

ÖZET

   Bu çalışmada; yeni Türk devletinin, devrim ve inkılâplarla şekillenmeye başladığı, Türk toplumunun adeta deri değiştirdiği, kendi kültürüyle, batı kültürünü harmanlayıp, modern çağ toplumlarına ayak uydurmaya çalıştığı bir dönemde, Türk toplumunun maddi-manevi bir takım değerleri, yaşayışları ve normlarıyla inceleyerek o dönemdeki toplumun yapısına bir göz atacağız. Giresun, İstanbul gibi şehirleri referans alarak sosyal hayattaki değişmeleri ama özelden genele ama genelden özele gözlemleyeceğiz.


GİRİŞ


    Devrimlerin yoğun olarak yapıldığı, rejimin ilkelerinin şekillendiği, bambaşka bir dönüm noktası olan Cumhuriyet Dönemi’nde toplumun sosyal, kültürel, ekonomik yapısını inceleyeceğim.


    Yeni Türk devletinin temellerinin atıldığı, yapılan inkılâplarla bir kan değişimine gidildiği, rejim karşıtı isyanların bastırılmaya çalışıldığı, 1923-1930 tarihleri arası yani cumhuriyet yıllarına genel bir bakış yapacağım.


    Prof. Dr. Fatma BAŞARAN’ a göre; “Türk toplumu geçiş halinde olduğundan Türkiye’de bir taraftan çağdaş(modern) toplumlara ait kültürel norm, değer ve tutumlar ile bunlar arasındaki çeşitli varyasyonlar birlikte yaşamakta veya zaman zaman çatışabilmektedir.”
Bu çerçevede Türk toplumunun manevi değerleri ve cumhuriyetin bu değerlere etkilerini inceleyerek başlayacağım.

TÜRK TOPLUMUNUN MANEVİ DEĞERLERİ

    Prof. Dr. Amiran KURTKAN’ a göre; “Türk-İslam değerlerine göre, Sorakin’in ideal kültür diye isimlendirdiği, maddi ve manevi değerler arasında ahenk kuran kültür, aslında insan için tabii olan kültürdür.” Buna göre; batılı düşünürlerce ideal sayılan kültür, Türk-İslam kültürüne, insanın tabiatına tam anlamıyla uymaktadır.


    Milletin manevi değerleri, tarih, ahlak, töre, anane ve sanat anlayışı bu doğrultuda cumhuriyetle de çelişmemektedir. Yapılan devrim ve inkılâplarla bir takım tabular bu dönemde yıkılmaya çalışılmış veya yıkılmışsa da Türk kültüründe büyük değişimler meydana getirmemiştir. Fakat, zamanla oluşan özellikle yazar ve sanatçı kesimini ısrarla üzerinde durduğu evveli Osmanlı Devletine dayanan batılılaşma çabaları, toplumun manevi değerlerindeki açmış olduğu küçük boşluklar zaman la genişleyerek derin hasarlara da sebebiyet verdiği görülmektedir. Bir takım romanlar, sinemalar toplumun yapısında bir Fransız ekolünü benimsetmeye çalışmıştır. Bunu kısmen de başardıklarını söyleyebiliriz bilhassa bu dönem için.


    Cumhuriyetin etkisine tekrar dönecek olursak manevi değerlerin ve bu değerleri ortaya koyan kıymet hükümlerinin genellikle dinler tarafından getirildiği sosyolojide kabul edilmiştir.Zira, insan hakları, demokrasi,eşitlik adalet, hürriyet kavramları ve bunları hedef tutan değer hükümleri, dini mahiyette olmak üzere ortaya konulmuşlardır. Sosyolojik gerçekler ve hatta İslamiyetin getirdiği kıymet hükümleri ile kesinlikle çatışmamaktadır.çoğu kıymet hükümlerimiz, hem İslam köklüdür, hem de modern sosyolojinin görüşlerine tam olarak uygundur(KURTKAN, A. 1984).


    Manevi kültürü sağlam olan milletler (uzun bir sürede) maddi kültürü kuvvetli olan milletlerden üstün hale gelirler(KAPLAN, M. 1976).

CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRK TOPLUMUNDA FELSEFE

    Prof. Dr. B. Suat ÇAĞLAYAN’ a göre; “Demokrasi ve insan kavramları felsefeden uzak kaldıkça aldatıcı sözler olmaktan öteye geçemezler. Bu kavramların doğru tanımına, gerçek içeriğine ‘felsefe’ ile ulaşılır.”

    Aydınlanmacı felsefe, pozitivizm, evrim felsefesi ve maddeci felsefe, Tanzimat’tan beri aydınlarımızın ilgi alanındaydı. Meşrutiyet’ in son yıllarına gelince, olup biteni yorumlamak, bir yönden de düşüncenin yol göstericiliğinden yararlanma isteği insanların felsefeye ilgisini her zamankinden daha fazla arttırdı.

    Türkiye’deki çağdaşlaşma etkilerinin başladığı yıllara baktığımızda daha çok çeviriler bulunmaktadır. 19, yüzyıldaki ilk çevirilerin felsefeyle ilgili oluşu da dikkat çekicidir. Hilmi Ziya ÜLKEN’ in Türk Tefekkür Tarihi, İsmail Habib SEVÜK’ ün Avrupa Edebiyatı ve Biz isimli kitaplarla Batı felsefesi toplumumuzda filizlenmeye başlamıştır(KAYNARDAĞ, A. 2002).
Kültürümüzde tefekkür ve felsefe büyük bir yere sahiptir.Mevlana Celaleddin-i Rumi’den tutalım, Yunus Emre’lere, Hacı Bektaş Veli’lere hatta Gazali’ ye. Bu büyük isimler sadece dn üzerine gitmeyip, ilahiyat, yaratılış, insanın yaşama gayesi gibi birçok alanda derin düşünceler ve yorumlarıyla toplumumuzun yapısını şekillendirmiş, bir kıvam vermiştir.

    Cumhuriyet Dönemini ele aldığımızda o dönemdeki felsefi akım ve kültürümüzdeki, değer ve inançlarımızdaki felsefe zaman zaman çelişmeler göstermiştir. Bu durum toplumsal yapıda bir ayrımlara sebebiyet vermiştir. Aynı zamanda bu dönemde yapılan tekke ve zaviyelerin kapatılması gibi devrimlerle bu ayrımı gün yüzünden çekilmeye çalışılmış ve sosyal düzende bir homojenlik sağlanmaya çalışılmıştır.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRK EDEBİYATI

    Milli edebiyat sanatçılarının, Cumhuriyetin ilk yıllarında en önemli eserlerini vermeleri nedeniyle Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı ile Milli Edebiyat arasında bariz bir ayrım yoktur.
   

    Cumhuriyetin ilanıyla çok hızlı bir şekilde yapılan devrimler, Türk aydını takip etmekte zorlandığı bir siyasi değişim yaşamıştır. Latin harflerinin kabulü, eski yazı ve yeni yazı kargaşası ortalığı karıştırmıştı.

    Cumhuriyetin ilanından sonra edebiyatımız, çağdaş anlayışlar doğrultusunda gelişmesinin başarıyla sürdürmüştür. Bu yıllarda Kurtuluş Savaşı’nın etkisiyle edebiyatta genel olarak Anadolu’ya bir yönelme başlamıştır.


    Cumhuriyet devri edebiyatının ilk dönem eserleri değişen siyasi, sosyal ve kültürel çevrenin etkilerini taşıyor. Dildeki sadeleşme hareketi gerçekleşmeye başlamış, aruz bırakılıp hece ölçüsüne geçilmiş, şiirde ve düz yazıda toplumun her kesiminden gelen sanatçılar sayesinde konular oldukça genişletilmiştir. Edebiyatımız bu dönemde toplumcu bir karakter kazanmış, gerçekçi bir anlayış güdülmüştür.


    Cumhuriyetin kuruluşuyla, II. Dünya Savaşı yılları arasında eser veren şair ve yazarlar genellikle daha önceki Milli Edebiyat akımının etkisiyle tam anlamıyla ‘yerli’ ve ‘halka doğru’ ; veya Batının özellikle Fransız Edebiyatı’nın etkisinde kişisel yollarında yürümüşlerdir. Toplumsal yapının diğer öğelerinde de görüldüğü gibi edebiyatta da yoğun bir batılılaşma çabası olmuştur.Bunlarla birlikte yeni kurulan devlet ile yapılan bazı devrimleri halka tanıtmak ve benimsetmek görevi Cumhuriyet Dönemi sanatçılarına düşmüştü. Sanatçı, siyaset ile halk arasında bir köprü olup, devrimleri yorumlamış, açıklamış ve savunmuştur.Yeni dil ve eski dil tartışmaları Cumhuriyet ile noktalanmış, siyasi güç, olayı tekeline almış ve Türk Dil Kurumu’nu kurarak dilde geri dönülmez bir yenileşme yoluna gidilmiştir. Bunun abartılı örnekler de gösterilerek Türkçe’ nin kendimize yabancılaştığı da görülmektedir(KAPLAN, M. 1976).


    Önümüzdeki bölümde de Giresun İli üzerinden Cumhuriyet Dönemi’ndeki sosyo-kültürel açıdan değişmeler inceleyeceğim.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE AİLE HAYATI


    Cumhuriyet Döneminin ilk yıllarına bakıldığında, ekonomik ve toplumsal yapı kırsal ekonomiye dayalıyken geleneksel geniş aile ve ataerkil geniş aileler egemen durumdaydı. Kentleşme yaygın olmayıp, nüfus daha çok kırsal kesimde yoğunlaşmıştı.Yeniden yapılanma dönemi olması nedeniyle aile açısından fazla çeşitlenmelerin olmadığı, yozlaşmanın görülmediği, devrimlerin yerleşmekte olduğu, çağdaş toplum olma çabasının yoğunlaştığı bir dönemdi. TEZCAN’ a göre; “Aile yapısında nispeten istikrarlı bir dönem yaşanmıştı.” Ayrıca yeni bir toplum olarak nüfusun artması isteniyor ve teşvik ediliyordu(TEZCAN, M. “Cumhuriyetten Günümüze Türk Ailesinin Dünü, Bugünü, Geleceği”).
 Yrd. Doç. Dr. Sadık SARISAMAN’ a göre; “1920’li yıllardaki ekonomik problemler nedeni ile boşanma oranının yükselmeye başladığı görülüyor.”

CUMHURİYET DÖNEMİNDE SOSYAL HAYATTAKİ DEĞİŞMELER

    SARISAMAN’ ın analizine bakacak olursak; giyim-kuşam olarak inceleyeceğim. Köylü kadınlar peçeli ve çarşaflı iken şehirli kadınlar modern bayanlar ve bayan öğretmenler başı açık, şapkalı ve fularlı olup etek-ceket giymekteydiler.Erkeklerin kıyafetlerine bakıldığında; modern erkekler takım elbise giyiyorlar ve papyon takıyorlardı. Resmi görevdeki öğretmen ve memurlar ile işadamları ve öğrenciler papyon yerine kravat takıyorlardı.Giresun İlinde 1927 yılından itibaren balolar tertip edilmeye başlanılmıştır. İlk defa şehir bürokrasisinin katılımıyla gerçekleşen yılbaşı kutlamaları düzenlenmiştir.Görüldüğü gibi sosyal hayatta da batılılaşmanın etkileri yoğun olarak hissedilmekte giyim-kuşam, yaşayış biçimi olarak doğrudan bir yönelme, bir meyil söz konusu olmuştur(SARISAMAN, S. 1999).

CUMHURİYET DÖNEMİ TOPLUMDA KADININ YERİ

Prof. Dr. Mahmut TEZCAN’ a göre; “Laikliğin yerleşmesine çalışılan bir dönemdi. Bu nedenle laikliğe ters düşen dincilikle, bağnazlıkla, gericilikle mücadele edilmişti. Kadının topluma katılması çabaları ve kadının eğitimi gibi konular oldukça zaman almıştı.” Çağdaş toplumlardaki aile yapısı model alınarak ailedeki geleneksel öğelerden uzaklaşılıp, yeni, çağdaş bir aile yaşantısı hedeflenmiştir.Ayrıca bu dönemde çıkarılan Türk Medeni Yasası ile aile yaşamı demokratikleştirilip, kadın, erkekle eşit hak düzeyine yükseltildi.Giresun’da ilk defa Mayıs 1926’da bir kadın tarafından konferans verilmiştir. Diğer taraftan da 1928 yılı içerisinde Milli Eğitim Müdürlüğü makamına Neyyire Hanım getirilmişti(SARISAMAN, S. 1999).Batılılaşmanın da etkisiyle kadının toplumdaki ağırlığı daha da artmış, ataerkil toplum yapısı değişime mahkûm olmuştur. Bunun sonucu olarak da maalesef toplumumuzdaki boşanma oranlarında artışlar meydana gelmiştir.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE DAVRANIŞ BİÇİMLERİ VE TOPLUMUN NORMLARI


    İnsan ilişkileri bakımından davranışlarda önce akrabalar, sonra komşular, sonra da köyün halkı önem kazanır. Dayanışma bu sıralamayı takip eder. Kasabalarda da akrabalığa dayanan dayanışma en önde yer almaktadır. Kentlerde geleneksel akrabalık dayanışmanın yanı sıra, kişisel tercihe dayanan dayanışma en önde yer almaktadır. Kentlerde geleneksel akrabalık, dayanışmanın yanı sıra, kişisel tercihe dayanan çeşitli formel dayanışma türleri gelişmiştir. Bunlara çeşitli meslek kuruluşları, dernekler, gönüllü teşekküller, kulüpler örnek verilebilir(BAŞARAN, F. 2004).


    Eğitim ve ekonomik durumları yüksek olan memur ve serbest meslek sahipleri daha çok modern davranış içindeydiler. Kentlerde orta tabaka daha geleneksel tutum ve davranışlara sahipken alt tabakada ise bilhassa kadınlar iş hayatına katıldıkça, geleneksel davranışlarda kopmalar daha çok görülmektedir. Sadece imam nikahı ile yapılan evlilikler kent ve kasabalarda yok denecek kadar az olup en yaygın davranış hem imam nikahı hem de resmi nikahın birlikte yapılmasıydı.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE İÇ VE DIŞ GÖÇLER


1950’lerde tarıma yeni teknolojinin girmesi ve artan nüfus dolayısıyla, fazla gelen işgücü hızla kentlere yerleşmeye başlamıştır. İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentler metropol haline gelmiştir.
1960’da Türkiye dış göç olayına ilk kez bankacılık yapmıştır. Bu göçler, her yıl yüz binlerin üstünde işçiye olanak sağlayan, memlekete bol döviz getiren ve giden göçmen ailelerin geçimini güvence altına alan, ülke ekonomisine olumlu katkı yapan bir olay olarak önem kazanır(BAŞARAN, F. 2004).


Özellikle Almanya’ya gönderdiğimiz işçilerimiz orada da büyük bir yerleşke oluşturmuş, Türkiye’deki toplumsal yapıya farklı ekoller kazandırmışlardır. Genel düşünce ve davranışlarda zaten zamanla değişen toplum yapısına renkli bir kapı açarak bu durumu popülerleştirmiştir. Yerli halk gözünden duruma bakacak olursak da ‘alamancı’ diye tabir edilen göçmenlerimize bakış çok da hoş olmamasına rağmen nispeten bir imrenme de açık bir şekilde görülebiliyordu.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE SINIFSAL YAPI VE SİYASAL DAVRANIŞLAR

    Dr. Muzaffer SENCER’in İstanbul üzerinden yaptığı bir analize göre, birbirine uygun düşen subjektif ve objektif nitelikleriyle bir sınıfsal yapı oluşmuş olmakla birlikte, siyasal ideoloji tam anlamıyla sınıfsal yapıya göre biçimlenmemiş, başka bir deyişle siyasal parti tercihleri sınıfsal yapıyı düşeyliğine kesmiştir. Kısacası her iki ölçütle elde edilen sınıfsal yapıda da, her sınıf içinde, siyasal tercihlerin genellikle farklılaşmadığı, aşağı yukarı benzer dağılımlar gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu durum, yeni oluşmakta bulunan ve dinamik bir hareketlilik süreci içinde olan sınıfsal yapısının, eğilim halinde belirmekle birlikte henüz ideolojik veya sınıfsal bir bilinçliliğe tam karşılık olmadığını göstermektedir(SENCER, M. 1974).

SONUÇ

    Bu araştırmada 1923-1950 yılları arasında Türkiye’deki toplumsal yapıyı İstanbul, Giresun gibi illeri de referans alarak manevi değerler, davranış tarzı, normlar, ideolojiler gibi öğeleri de inceleyerek çözümlemeye çalıştım.

    Osmanlı Devleti’nden nu yana süregel batılılaşma hareketiyle zaten değişen toplum yapısında ciddi bir yönelme görülmekte. Harf inkılâbı, şapka kanunu gibi inkılâp ve kanunlarla, devlet gücüyle, sağlanmaya çalışılmış, büyük ölçüde de başarılı olunmuştur.

    Yaptığım bu incelemelerde Türk toplumundaki değişim Osmanlı Devleti’nden, günümüze tam manasında Cumhuriyet Dönemiyle(Geçiş Dönemiyle) deri değiştirmiş. Kendi kültürümüzle, batı kültürünü harmanlayıp modern çağ toplumlarına ayak uydurulmuştur.


 
KAYNAKÇA


SARISAMAN, Sadık, Cumhuriyetin İlk Yıllarında Giresun, İstanbul 1999
KURTKAN, Amiran, Türk Milletinin Manevi Değerleri, İstanbul 1984
KAYNARDAĞ, Arslan, Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Felsefe, Ankara 2002
SENCER, Muzaffer, Türkiye’de Sınıfsal Yapı ve Siyasal Davranışlar, İstanbul 1974
BAŞARAN, Fatma, Geçiş Döneminde Türkiye, Ankara 2004
KAPLAN, Mehmet, Kültür ve Dil, İstanbul 1976
TEZCAN, Mahmut, Cumhuriyetten Günümüze Türk Ailesi, Ankara
TEZCAN, Mahmut, Türk Ailesi Antropolojisi, Ankara 2000
KAĞITÇIBAŞI, Çiğdem, İnsan, Aile, Kültür, İstanbul 1990

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder