ÖZET
Tek Parti Dönemi yeni kurulan bir devletin kendine gelmeye ve kalkınmaya çalıştığı bir dönemdir. Bu dönemde gelişmek için yapılan batılılaşma hareketleri, inkılaplar arasında savaştan yeni çıkmış bir topluma yeni bir kimlik arayışı vardır. Biz bu çalışmada o dönemdeki hükümetin ve meclisin birtakım uygulamalarını incelerken bir yandan da toplumla ilişkisini vermeye çalıştık.TEK PARTİ DÖNEMİ
Tek Partili Dönem, 1923
Cumhuriyetin ilanından 1946’da Demokrat Parti’nin kurulmasına kadar yaşanılan
süreçtir.(İleri,2008) Türkiye’de
Cumhuriyetin kurulusundan 1946 yılına kadar tek siyasi parti olan CHP ve onun
hükümetleri işbaşında olmuştur. Bu nedenle bu süreç “Tek Parti Dönemi” olarak
nitelendirilmektedir. (Yüksel,2006)
Atatürk Dönemi
Atatürk İlkeleri doğrultusunda,
1922 ve 1938 yılları arasında sosyal hayatı etkileyebilecek birtakım siyasi
uygulamalar yapılmıştır. Bu uygulamaların amacı, Atatürk tarafından dile
getirilen; "Türkiye'yi gelişmiş devletler seviyesine çıkartmak"
olarak düşünülmüştür.
Tarihçi Toktamış ATEŞ, Türk
Devrim Tarihi adlı eserinde şunları yazıyor:
"Kemalist
Devrim'in özü, felsefe olarak Tanrı egemenliğine dayanan bir monarşiden, halk
egemenliğine dayanan bir cumhuriyete geçilmesi; iç siyaset amacı olarak
monarşik iktidarın 'kaderci kulları' yerine çağdaş bir cumhuriyetin 'onurlu
vatandaşlarını' oluşturmak; dış siyaset amacı olarak da 'tam bağımsızlıktan
kesinlikle ödün vermeden', karşılıklı çıkar temeline dayanan eşitlikçi
ilişkiler kurmaktı. Tüm Kemalist devrimler aslında bu amaçlara yöneliktir.(Toktamış,2010)
Milli Şef Dönemi
Atatürk'ün ölümü üzerine 11
Kasım 1938'de cumhurbaşkanlığına seçilen İnönü Cumhurbaşkanlığının yanı sıra
CHP genel başkanlığına da getirildiğinden yönetim üzerinde geniş otorite sahibi
oldu. 26 Aralık 1938’de toplanan CHP Üçüncü Büyük Kurultayı'nda İsmet Paşa
değişmez genel başkan ve Milli Şef ilan edilmesiyle yaklaşık 12 yıl sürecek
olan milli şeflik dönemi başlamış oluyordu.(Karpat,2011)
“Atatürk’ün
ölümünden hemen sonra İnönü, tek muhalif oyla cumhurbaşkanı seçilmiş, iki buçuk
ay kadar sonra da kabineye fazla dokunmadan, sadece Başbakan Celal Bayar’ı
uzaklaştırıp yerine Dr. Refik Saydam’ı iş başına getirerek iktidar sahnesinde
yerini almıştır. İnönü, inkılâpları korumak ve dünya siyasi krizi karşısında
karar verme yetkilerini tek elde toplamak maksadıyla parti ve devlet birliğini
sağlam tutmaya çalışmıştır.”(Karpat,2012)
Muhalefetler:
Serbest Cumhuriyet Fırkası
Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın
kuruluş süreci, Türkiye Cumhuriyeti Paris Büyükelçisi Fethi Bey'in 1930 yılının
Temmuz ayında iznini geçirmek üzere Türkiye'ye gelmesiyle başladı. Fethi Bey
Mustafa Kemal'e, ülkede gördüğü genel bunalımla ilgili ayrıntılı bir rapor
sundu ve aksaklıkları tek tek sergilemeye çalıştı. Hükümetine ilişkin
düşüncelerini ve eleştirilerini açıkladı.Gazi Mustafa Kemal, Fethi Bey'e bir
muhalif bir fırka kurmasını bildirdi ve bu fırkanın adını kendisi “Serbest
Cumhuriyet Fırkası” olarak açıkladı.Daha sonra Fethi Bey ile Gazi Mustafa
Kemal, Başvekil İsmet Paşa ve CHF Umumî Kâtibi Saffet Bey'in de katıldıkları
bir görüşme daha yaptılar. Bu görüşmede partinin kurulması ile ilgili olarak
Fethi Bey'in Mustafa Kemal'e, M. Kemal'in de Fethi Bey'e bir mektup yazması ve
bu mektupların basında yayınlanması kararlaştırıldı.(Yetkin,1997)
Böylece ikinci fırkayı kurmakla
görevlendirilen Fethi Bey, 12 Ağustos 1930 tarihinde fırkanın tescilini isteyen
dilekçeyi İstanbul Valiliği'ne gönderdi ve resmi işlemlerin tamamlanmasıyla SCF
siyasal yaşama atılmış oldu. Kurulduğu ilk andan itibaren, Serbest Cumhuriyet
Fırkası halktan yoğun bir ilgi gördü. Yüzlerce mektup partinin kurucusu ve
lideri olan Fethi Bey ile muhalefetin sesi olan gazetelere gönderildi. Bazıları
yeni partiye iyi niyet dileklerini iletirken, bazı mektup sahipleri henüz yerel
teşkilatların kurulmasını beklemeden üyelik başvurusu yapıyorlardı. SCF'nin üye
sayısı ilk haftada 10.000'e, ikinci haftanın sonunda 13.000'e
ulaşmıştı.(Yetkin,1997) Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın toplumsal tabanına
ilişkin açıklamalar partinin kuruluşuna ilişkin yapısal yaklaşımlarla uyum
içindeydi. Siyasi açıklama tek parti yönetiminden hoşnut olmayan grupları öne
çıkarırken; sosyal perspektif, Kemalist reformların kitleler üzerinde yarattığı
yabancılaşmayı vurguladı. Özellikle ikinci açıklamaya göre, cumhuriyet ve
modernleşme karşıtları partinin tabanını oluşturmaktaydı. Son olarak SCF'nin
bulduğu yoğun destek ekonomi merkezli bir yorumla değerlendirildi. Buna göre
muhalefet partisi, Büyük Buhran'dan bunalan kitleler ve hükümetin mali ve
ekonomik politikalarından rahatsız olan toplumsal gruplar tarafından
desteklenmişti. Partinin kapanmasına yol açan olay, TBMM'de Fethi bey'in
seçimlerde yapılan yolsuzluklara ilişkin önergesinin tartışılmasında ortaya
çıktı. Bu tartışmalar üzerine M. Kemal, partiler üstü konumu ile bir milli blok
kurulmasına ilişkin önerisinin artık gerçekleşemeyeceğini Fethi Bey'e söyledi.
Bu, her şeyin sonu demekti. 16 Kasım 1930 akşamı bir kere daha M. Kemal ile
görüşen Fethi Bey, kapatma kararında olduklarını bildirdi ve aynı akşam
fırkanın Ankara'da bulunan milletvekilleriyle bir toplantı yaparak verilen
kararın yerinde olduğunu saptamıştır.(Tunçay,1999)
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
17 Kasım 1924 tarihinde kurulan Terakkiperver
Parti’nin kurucuları ve idarecileri arasında Ali Fuad, Kazım Karabekir, Hüseyin
Rauf, Rüştü Paşalar ile Adnan Adıvar, İsmail Canbolat, Halis Turgut gibi birçok
isim vardı.(Karpat,2012)
Bu fırkanın kurulmasında iki ana
gaye vardı. Bunlardan birincisi “…diktatörlüğe
yönelmiş olan Cumhuriyet Halk Fırkasının karşısına bir muhalefet çıkararak,
Cumhuriyet’in kuruluşundaki çoğulcu demokrasiyi savunmak ve korumaktı.”(Karpat,2012)
İkinci gayesi ise “…yürürlüğe konmuş veya
konulacak inkılâpların, milletin ve yurdun temel kültürü, tarihi devamlılığı ve
benliğini yaralamadan gerçekleşmesini sağlamaktı. Başka bir deyişle
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, isminde de ifade ettiği gibi ilerlemeyi ana
gaye edinmekle beraber bu ilerlemenin halkın ihtiyacına, çıkarlarına,
eğilimlerine, çağın gereklerine ve adalet prensiplerine göre olmasını
istiyordu.” (Karpat,2012)
Parti, mecliste kuvvet kazanarak
yurt çapında taraftar bulmuş, bu ise Halk Fırkasını tedirgin ederek
Terakkipervercilere ağır hücum ve tenkitlerde bulunmasına sebep olmuştur.
Nihayet İsmet Paşa hükümeti Şeyh Said İsyanı’nı bahane ederek irticayı
körüklediği bahanesiyle yeni çıkarılmış takrir-i sükûn kanununa dayanarak
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kuruluşundan 7 ay sonra kapatmıştır.(Karpat,2012)
TEK PARTİ DÖNEMİNDE TOPLUM VE MİLLİ KİMLİK
CHP İdeolojisi ve Toplum
Başlangıçta, 1920’li yılların
sonlarına dek, CHP eklektik bir ideoloji benimseyerek felsefesini
muhafazakârların görüşleriyle bir şekilde uzlaştırmaya çalıştı. Muhafazakâr
grup, toplumun temel kimliğinin ve tarihsel süreklilik duygusunun korunması
şartıyla cumhuriyetin ve ilerlemenin sadık bir destekçisi oldu. 1930 yılında
CHP benimsediği eklektik görüşü bir kenara bıraktı. Bunun temel sebebi, önceki
ideolojik farklılıkların nihayet bir sınıf ayrımında somutlaşmış olmasıydı. Bu
ayrım, parti üyeliği ve bürokratik görevler yoluyla üstün bir ekonomik ve
siyasi konuma yükselmiş olanlar ile bu grubun ayrıcalıklı konumunu ortadan
kaldırmak isteyenler arasında açıkça gözlemleniyordu. Bu kitlenin partiyle
kurduğu ilişki, ideolojik bağlanmadan, kişisel çıkarlardan ve lidere sadakatten
kaynaklanıyordu. Bununla birlikte, bu durum başka bir siyasi ikilem doğurdu.
Yukarıda değinildiği üzere, CHP, öncede belirlenmiş bir (batılı) model
doğrultusunda değişimi gerçekleştirmek üzere kurulmuştu ve bir ulus-devlet
kurarak bu devleti güçlendirmeyi hedefliyordu. Bu temel görev 1935 itibariyle
neredeyse tamamlanmış durumdaydı. Gelgelelim bu balarının ardında partinin
yaratıcılığından ve gücünden ziyade Mustafa Kemal’in kişisel karizması ve belli
tarihsel koşulların toplumu ulus-devlet kurmaya çoktan hazırlanmış olması
yatıyordu. Bu hedefe ulaştıktan sonra CHP, iktidarda kalışını savunmak için
yalnızca yeni rejimin ve reformların koruyucusu olduğu gerekçesini öne
sürebilirdi. Dolayısıyla 1931’den sonra CHP, yönetimde kalışını rejime yönelik
birtakım tehditlere dayandırdı. 1945-1946’da muhalefet partilerinin kurulmasına
izin verilmesinin ardında bile, seçmenin karşısına gerçek bir programla çıkmayı
başaramadı.1945’te nihayet bir program hazırladığında ise merkezin solunda
devletçi bir ideoloji benimsedi.(Karpat,2011)
Karpat başka bir yerde şöyle
diyor; “Gerçek halkçılığı unutan ve
halktan gittikçe kopan Cumhuriyet Halk Fırkası, halk tarafından kabul edilecek
hakiki manada sosyal ve ekonomik refah yollarını bulamamış ve sonuçta halkla
karşı karşıya kalmış ve onunla çatışır konuma gelmiştir.”(Karpat,2012)
Milli Kimliğin Yeniden Tarif Edilmesi
Milli Mücadele’nin başarıyla
sonuçlanmasıyla birlikte, sınırları belli toprak esası üzerine kurulmuş milli
devletin gelişimi tamamlanmıştır. Ve her alanda artık yeniden teşkilatlanmak
gerekmektedir. Esas mesele, çok eski olan Türk toplumunun nasıl yeni bir siyasi
teşkilatlanmaya tabi tutulacağı hususu olmuştur. Başka bir deyişle ana mesele
mazisi ve gelenekleri çok daha eskiye dayanan Türklüğe nasıl milli ve modern
bir veçhe verileceğiydi.(Karpat,2012)
Karpat o dönemle alakalı şöyle
diyor;
“Milli Türk devletinin sınırları içinde yaşayan Türk milletinin kimlerden
meydana geleceği hususu ise Cumhuriyet’in ilk yıllarında tartışılıp bir karara
bağlanmıştı. Hükümete kültür sahasında ışık tutan Türk Ocakları 1924 yılı
kongresinde, ırkçı görüşü savunan birkaç delegenin, Türk soyundan gelmeyen ve
ana dilleri Türkçe olmayan kimselerin Türk sayılmamasını istemeleri tepkiyle
karşılanmış ve çoğunluğun kararı ile Türk kavramı kültürel ve tarihi esaslara
göre tayin edilmiştir. Buna göre Türk asıllı kadın ve erkekler kültürleri
dolayısıyla Türk sayılırken, kendilerini Türk hisseden ve tarihi bağlarla
Türklüğe bağlı olan herkes de Türk olarak kabul edilmiştir,”(Karpat,2012)
YAPILAN İNKILÂPLAR VE TOPLUM
Sosyolojik ve psikolojik
incelemeler göstermiştir ki bir toplum içinde meydana gelen kültür ve düşünce
değişimleri, bilhassa devlet tarafından zorla kabul ettirilen değişimler,
herkesin ortaklaşa kabul ettiği bazı temel değerleri, kurumları ve tarihi
hatıraları hiçbir zaman kökünden söküp atamamaktadır. İnkılâplar, toplumu hem
geçmişi hem geleceği hem de bütün sosyal ve rejimi hakkında yeniden bir
bilinçlenmeye sevk eder. Toplumların bilinçlenmesi ise inkılâpların en büyüğüdür.
İşte Türkiye’de de inkılâplar böyle bir bilinçlenme çığırı açmıştır. Ayrıca
inkılâpların siyasi düşünce üzerindeki etkisi de çok büyük olmuştur. Gerçi
düşünce, yaşayış ve davranışlarda alaturka-alafranga ikiliği devam etmişse de
artık bu ikiliğe son vermenin ihtiyacı duyulmaya başlanmış ve bu konuda
tartışmalar yapılmıştır. Toplumun meselelerini çözecek yolları eninde sonunda
toplum içinde ve toplumun kendi gücüne dayanarak bulma mecburiyeti anlaşılmaya
başlanmıştır.(Karpat,2012)
Birtakım inkılâplar:
İsviçre Medeni Kanunu
İsviçre Medeni Kanunu örnek
alınarak TBMM’de 17 Şubat 1926’da yeni bir medeni kanun kabul edilmiştir. 4
Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe konulmuştur.
Medeni hukuk toplumda şahıslar
arasındaki ilişkileri düzenleyen bir hukuk dalıdır ve bu medeni kanun o zamana
kadar Türk toplumunda kullanılan kanunların yerini almıştır ve artık toplumu
düzenleyen bu kanundur.
“İsviçre
Medeni Kanunu kabul edilerek o zamana kadar kullanılmış İslami kanunlar
bırakılmıştır. İsviçre Medeni Kanunu aslında rejim değişikliği kadar önemli bir
hareketti. Çünkü bu kanun yalnız şeriatın yerini almakla kalmıyor, Türk
toplumunu batı medeniyeti kültüründen esinlenilmiş bir kanunla idare etmek
gayesini de güdüyordu. Bütün İslam dünyası bu hareketi yadırgarken Avrupa,
İsviçre Medeni Kanununun kabulünün Türkiye’nin modernleşme isteğinin en büyük
göstergesi olarak görmüştür”
(Karpat,2012)
Takrir-i Sükûn Kanunu
1925 Şubat ortalarında Şeyh Sait
isyanı patlak verince, Doğu Anadolu 'da hemen sıkıyönetim ilân edildi. Fethi
Bey düşürüldü ve yeni hükümeti 3 Mart'ta İsmet Paşa kurdu. Yeni hükümet ilk iş
olarak Takrir-i Sükûn Kanunu'nu Meclis'ten geçirdi.
Bu kanunun aslında “sadece o sıralarda patlak veren Şeyh Sait
İsyanı’na kaşı olmadığı; asıl amacın, devrimlere devam etmek için karşı
ağızların susturulması ve devrimlerin sakin bir ortamda yürütülmesi amacıyla
çıkarıldığı” (Toker,1991) da söylenmiştir. Bundan böyle, sosyal yaşamda
çağdaş nitelikli devrimsel değişimlerin kolaca gerçekleştirilmesi için de uygun
ortam sağlanmış olduğu söylenmektedir.
"Takrir-i
Sükûn Kanunu’nun çıkarılması ve İstiklal Mahkemelerinin kurulması çağdaş
Türkiye tarihinde, gerçek bir dönüm noktası oluşturur. Aşırı bir baskı
döneminin habercisi olan, tarihsel önemi büyük bu kararın, iki yıl boyunca
uygulanması, tüm siyasal muhalefetin ve basının susturulmasını, Kürt etnik ve
dinsel kimliklerinin sert bir biçimde ezilmesini ve 1926'da Ankara ve İzmir’de
yapılan yargılamalarla Kemalist çevre dışındaki tüm potansiyel iktidar
rakiplerinin yok edilmesini gerektirdi. Bu iki yıllık dönem sona erdiğinde, Kemalistler
artık kendilerini yasanın yürürlükten kalkmasına izin verecek kadar güvenlikte
hissediyorlardı. Ancak, bu yasanın yarattığı siyasal sistem, iklim ve kültür,
onu izleyen yirmi yıl boyunca temelde aynı kalacaktı." (Zürcher,1991)
Yani Takrir-i Sükûn Kanunu hem
Cumhuriyet’e yönelik tehditleri ortadan kaldırmak ve Cumhuriyet'i korumak için
hem de devrimleri sakin bir ortamda gerçekleştirmek için çıkarılmıştır.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu
Tevhid-i
Tedrisat Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 3 Mart 1924 tarihinde
kabul edilmiştir ve ülkedeki bütün eğitim kurumlarının Maarif Vekâleti’ne
(Milli Eğitim Bakanlığı’na) bağlanmasını öngörür.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ayrıca
tekke ve zaviyelerin kapatılması; dinsel olduğu düşünülen Arap harflerinin
kaldırılıp Harf Devrimi’nin yapılması gibi diğer bazı Atatürk devrimlerinin
gerçekleşmesi için de altyapıyı oluşturmuştur.(Özkan,2006)
Şapka ve Kıyafet İnkılâbı
Şapka
ve Kıyafet Devrimi,
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasının ardından, halkın kılık ve kıyafetinin
düzenlenerek batı ülkelerindeki normlara uygun hâle getirilmesi için 1925 ve
1934 yıllarında çıkarılan iki kanunla yapılan düzenlemedir. Yasadan önce,
Osmanlı Devleti'’nde olduğu gibi farklı dinlerden yurttaşlar farklı başlık ve
kıyafetler giymeye devam ediyordu. Dinî kaynaklı giyim farklılıklarını ve
geçmişin simgelerini ortadan kaldırmak isteyen Mustafa Kemal Atatürk o sene
Kastamonu’ya yaptığı gezide bir şapka giyerek halka şapkayı göstermiş ve
tanıtmıştır.(Kılıç,1995)
Harf İnkılâbı
Harf Devrimi, Türkiye'de 1 Kasım
1928 tarihinde "Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında
Kanun"un kabul edilmesi ve yeni alfabenin yerleştirilmesi ile
gerçekleşmiştir.
Atatürk devrimlerinden harf
devrimi, sosyo kültürel alanda yapılan en büyük devrimdir. Arap alfabesinin
yarattığı olumsuzluklar ilk kez Tanzimat döneminde tartışılmaya başlandı.
Meşrutiyet yılları da Tanzimat yıllarında olduğu gibi alfabe tartışma konusu
oldu. Ancak yapılan tartışmalar daha çok var olan Arap harflerinin ıslah edilmesi
ile ilgiliydi. Tanzimat ve Meşrutiyet yıllarında yapılan tartışmalarla
olgunlaşan alfabe sorunu, gerekli siyasal ve sosyal şartların sağlanması ile
birlikte Atatürk’ün önderliğinde Latin harflerinin kabulüyle çözüme kavuştu.(Üngör,2010)
KAYNAKÇA:
Ateş,T. (2010).”Türk Devrim Tarihi”,İstanbul:Bilgi Üniversitesi Yayınları
İleri,Ü.(2008).”Tek Partili Dönem’de..(1923-1946)”, TUHİS İş
Hukuku ve İktisat Dergisi,c.21
Karpat,
K.H.( 2012), “Kısa Türkiye Tarihi”,
Ankara: Timaş
Karpat,K.H.(2011),”Türk Siyasi Tarihi”,Ankara:Timaş
Kılıç,S
(1995). “Şapka Meselesi ve Kılık Kıyafet
İnkılabı”, Ankara Üniversitesi Atatürk Yolu Dergisi, Cilt 4,Sayı 16
Özkan,F.(2006).
“Atatürk’ün Laiklik Anlayışının Eğitim
Sistemimizdeki Yansımaları (1919-1938”), Dumlupınar Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Kütahya
Toker, M.(1991). "Takrir-i Sükun 1925'den Tahkikat Komisyonu 1960'a",
Milliyet Gazetesi, 24-27 Ağustos
Tunçay,M.
(1982), “TC’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması”,
İstanbul: Cem Yayınevi
Üngör,F.(2010).”Harf Devriminin Halkla İlişkileri”, Gazi Üniversitesi - Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara
Yetkin, Ç. (1997). “Atatürk'ün Başarısız Demokrasi Devrimi: Serbest Cumhuriyet Fırkası”,
İstanbul:Toplumsal Dönüşüm Yayıncılık
Yüksel,K.(2006).”Türkiye
Cumhuriyeti’nde Tek Partili Dönemden Çok Partili Döneme Geçişte Chp’nin Yönetim
Anlayışındaki Gelişmeler (1938-1950)”, Afyon
Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,c.8
Zürcher, E.J.. [1991]2007. “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Siyasal
Muhalefet: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 1924-1925”. İstanbul: İletişim
Yayınları.