10 Ağustos 2013 Cumartesi

CUMHURİYET DÖNEMİ TOPLUMSAL YAPI

ÖZET

   Bu çalışmada; yeni Türk devletinin, devrim ve inkılâplarla şekillenmeye başladığı, Türk toplumunun adeta deri değiştirdiği, kendi kültürüyle, batı kültürünü harmanlayıp, modern çağ toplumlarına ayak uydurmaya çalıştığı bir dönemde, Türk toplumunun maddi-manevi bir takım değerleri, yaşayışları ve normlarıyla inceleyerek o dönemdeki toplumun yapısına bir göz atacağız. Giresun, İstanbul gibi şehirleri referans alarak sosyal hayattaki değişmeleri ama özelden genele ama genelden özele gözlemleyeceğiz.


GİRİŞ


    Devrimlerin yoğun olarak yapıldığı, rejimin ilkelerinin şekillendiği, bambaşka bir dönüm noktası olan Cumhuriyet Dönemi’nde toplumun sosyal, kültürel, ekonomik yapısını inceleyeceğim.


    Yeni Türk devletinin temellerinin atıldığı, yapılan inkılâplarla bir kan değişimine gidildiği, rejim karşıtı isyanların bastırılmaya çalışıldığı, 1923-1930 tarihleri arası yani cumhuriyet yıllarına genel bir bakış yapacağım.


    Prof. Dr. Fatma BAŞARAN’ a göre; “Türk toplumu geçiş halinde olduğundan Türkiye’de bir taraftan çağdaş(modern) toplumlara ait kültürel norm, değer ve tutumlar ile bunlar arasındaki çeşitli varyasyonlar birlikte yaşamakta veya zaman zaman çatışabilmektedir.”
Bu çerçevede Türk toplumunun manevi değerleri ve cumhuriyetin bu değerlere etkilerini inceleyerek başlayacağım.

TÜRK TOPLUMUNUN MANEVİ DEĞERLERİ

    Prof. Dr. Amiran KURTKAN’ a göre; “Türk-İslam değerlerine göre, Sorakin’in ideal kültür diye isimlendirdiği, maddi ve manevi değerler arasında ahenk kuran kültür, aslında insan için tabii olan kültürdür.” Buna göre; batılı düşünürlerce ideal sayılan kültür, Türk-İslam kültürüne, insanın tabiatına tam anlamıyla uymaktadır.


    Milletin manevi değerleri, tarih, ahlak, töre, anane ve sanat anlayışı bu doğrultuda cumhuriyetle de çelişmemektedir. Yapılan devrim ve inkılâplarla bir takım tabular bu dönemde yıkılmaya çalışılmış veya yıkılmışsa da Türk kültüründe büyük değişimler meydana getirmemiştir. Fakat, zamanla oluşan özellikle yazar ve sanatçı kesimini ısrarla üzerinde durduğu evveli Osmanlı Devletine dayanan batılılaşma çabaları, toplumun manevi değerlerindeki açmış olduğu küçük boşluklar zaman la genişleyerek derin hasarlara da sebebiyet verdiği görülmektedir. Bir takım romanlar, sinemalar toplumun yapısında bir Fransız ekolünü benimsetmeye çalışmıştır. Bunu kısmen de başardıklarını söyleyebiliriz bilhassa bu dönem için.


    Cumhuriyetin etkisine tekrar dönecek olursak manevi değerlerin ve bu değerleri ortaya koyan kıymet hükümlerinin genellikle dinler tarafından getirildiği sosyolojide kabul edilmiştir.Zira, insan hakları, demokrasi,eşitlik adalet, hürriyet kavramları ve bunları hedef tutan değer hükümleri, dini mahiyette olmak üzere ortaya konulmuşlardır. Sosyolojik gerçekler ve hatta İslamiyetin getirdiği kıymet hükümleri ile kesinlikle çatışmamaktadır.çoğu kıymet hükümlerimiz, hem İslam köklüdür, hem de modern sosyolojinin görüşlerine tam olarak uygundur(KURTKAN, A. 1984).


    Manevi kültürü sağlam olan milletler (uzun bir sürede) maddi kültürü kuvvetli olan milletlerden üstün hale gelirler(KAPLAN, M. 1976).

CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRK TOPLUMUNDA FELSEFE

    Prof. Dr. B. Suat ÇAĞLAYAN’ a göre; “Demokrasi ve insan kavramları felsefeden uzak kaldıkça aldatıcı sözler olmaktan öteye geçemezler. Bu kavramların doğru tanımına, gerçek içeriğine ‘felsefe’ ile ulaşılır.”

    Aydınlanmacı felsefe, pozitivizm, evrim felsefesi ve maddeci felsefe, Tanzimat’tan beri aydınlarımızın ilgi alanındaydı. Meşrutiyet’ in son yıllarına gelince, olup biteni yorumlamak, bir yönden de düşüncenin yol göstericiliğinden yararlanma isteği insanların felsefeye ilgisini her zamankinden daha fazla arttırdı.

    Türkiye’deki çağdaşlaşma etkilerinin başladığı yıllara baktığımızda daha çok çeviriler bulunmaktadır. 19, yüzyıldaki ilk çevirilerin felsefeyle ilgili oluşu da dikkat çekicidir. Hilmi Ziya ÜLKEN’ in Türk Tefekkür Tarihi, İsmail Habib SEVÜK’ ün Avrupa Edebiyatı ve Biz isimli kitaplarla Batı felsefesi toplumumuzda filizlenmeye başlamıştır(KAYNARDAĞ, A. 2002).
Kültürümüzde tefekkür ve felsefe büyük bir yere sahiptir.Mevlana Celaleddin-i Rumi’den tutalım, Yunus Emre’lere, Hacı Bektaş Veli’lere hatta Gazali’ ye. Bu büyük isimler sadece dn üzerine gitmeyip, ilahiyat, yaratılış, insanın yaşama gayesi gibi birçok alanda derin düşünceler ve yorumlarıyla toplumumuzun yapısını şekillendirmiş, bir kıvam vermiştir.

    Cumhuriyet Dönemini ele aldığımızda o dönemdeki felsefi akım ve kültürümüzdeki, değer ve inançlarımızdaki felsefe zaman zaman çelişmeler göstermiştir. Bu durum toplumsal yapıda bir ayrımlara sebebiyet vermiştir. Aynı zamanda bu dönemde yapılan tekke ve zaviyelerin kapatılması gibi devrimlerle bu ayrımı gün yüzünden çekilmeye çalışılmış ve sosyal düzende bir homojenlik sağlanmaya çalışılmıştır.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRK EDEBİYATI

    Milli edebiyat sanatçılarının, Cumhuriyetin ilk yıllarında en önemli eserlerini vermeleri nedeniyle Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı ile Milli Edebiyat arasında bariz bir ayrım yoktur.
   

    Cumhuriyetin ilanıyla çok hızlı bir şekilde yapılan devrimler, Türk aydını takip etmekte zorlandığı bir siyasi değişim yaşamıştır. Latin harflerinin kabulü, eski yazı ve yeni yazı kargaşası ortalığı karıştırmıştı.

    Cumhuriyetin ilanından sonra edebiyatımız, çağdaş anlayışlar doğrultusunda gelişmesinin başarıyla sürdürmüştür. Bu yıllarda Kurtuluş Savaşı’nın etkisiyle edebiyatta genel olarak Anadolu’ya bir yönelme başlamıştır.


    Cumhuriyet devri edebiyatının ilk dönem eserleri değişen siyasi, sosyal ve kültürel çevrenin etkilerini taşıyor. Dildeki sadeleşme hareketi gerçekleşmeye başlamış, aruz bırakılıp hece ölçüsüne geçilmiş, şiirde ve düz yazıda toplumun her kesiminden gelen sanatçılar sayesinde konular oldukça genişletilmiştir. Edebiyatımız bu dönemde toplumcu bir karakter kazanmış, gerçekçi bir anlayış güdülmüştür.


    Cumhuriyetin kuruluşuyla, II. Dünya Savaşı yılları arasında eser veren şair ve yazarlar genellikle daha önceki Milli Edebiyat akımının etkisiyle tam anlamıyla ‘yerli’ ve ‘halka doğru’ ; veya Batının özellikle Fransız Edebiyatı’nın etkisinde kişisel yollarında yürümüşlerdir. Toplumsal yapının diğer öğelerinde de görüldüğü gibi edebiyatta da yoğun bir batılılaşma çabası olmuştur.Bunlarla birlikte yeni kurulan devlet ile yapılan bazı devrimleri halka tanıtmak ve benimsetmek görevi Cumhuriyet Dönemi sanatçılarına düşmüştü. Sanatçı, siyaset ile halk arasında bir köprü olup, devrimleri yorumlamış, açıklamış ve savunmuştur.Yeni dil ve eski dil tartışmaları Cumhuriyet ile noktalanmış, siyasi güç, olayı tekeline almış ve Türk Dil Kurumu’nu kurarak dilde geri dönülmez bir yenileşme yoluna gidilmiştir. Bunun abartılı örnekler de gösterilerek Türkçe’ nin kendimize yabancılaştığı da görülmektedir(KAPLAN, M. 1976).


    Önümüzdeki bölümde de Giresun İli üzerinden Cumhuriyet Dönemi’ndeki sosyo-kültürel açıdan değişmeler inceleyeceğim.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE AİLE HAYATI


    Cumhuriyet Döneminin ilk yıllarına bakıldığında, ekonomik ve toplumsal yapı kırsal ekonomiye dayalıyken geleneksel geniş aile ve ataerkil geniş aileler egemen durumdaydı. Kentleşme yaygın olmayıp, nüfus daha çok kırsal kesimde yoğunlaşmıştı.Yeniden yapılanma dönemi olması nedeniyle aile açısından fazla çeşitlenmelerin olmadığı, yozlaşmanın görülmediği, devrimlerin yerleşmekte olduğu, çağdaş toplum olma çabasının yoğunlaştığı bir dönemdi. TEZCAN’ a göre; “Aile yapısında nispeten istikrarlı bir dönem yaşanmıştı.” Ayrıca yeni bir toplum olarak nüfusun artması isteniyor ve teşvik ediliyordu(TEZCAN, M. “Cumhuriyetten Günümüze Türk Ailesinin Dünü, Bugünü, Geleceği”).
 Yrd. Doç. Dr. Sadık SARISAMAN’ a göre; “1920’li yıllardaki ekonomik problemler nedeni ile boşanma oranının yükselmeye başladığı görülüyor.”

CUMHURİYET DÖNEMİNDE SOSYAL HAYATTAKİ DEĞİŞMELER

    SARISAMAN’ ın analizine bakacak olursak; giyim-kuşam olarak inceleyeceğim. Köylü kadınlar peçeli ve çarşaflı iken şehirli kadınlar modern bayanlar ve bayan öğretmenler başı açık, şapkalı ve fularlı olup etek-ceket giymekteydiler.Erkeklerin kıyafetlerine bakıldığında; modern erkekler takım elbise giyiyorlar ve papyon takıyorlardı. Resmi görevdeki öğretmen ve memurlar ile işadamları ve öğrenciler papyon yerine kravat takıyorlardı.Giresun İlinde 1927 yılından itibaren balolar tertip edilmeye başlanılmıştır. İlk defa şehir bürokrasisinin katılımıyla gerçekleşen yılbaşı kutlamaları düzenlenmiştir.Görüldüğü gibi sosyal hayatta da batılılaşmanın etkileri yoğun olarak hissedilmekte giyim-kuşam, yaşayış biçimi olarak doğrudan bir yönelme, bir meyil söz konusu olmuştur(SARISAMAN, S. 1999).

CUMHURİYET DÖNEMİ TOPLUMDA KADININ YERİ

Prof. Dr. Mahmut TEZCAN’ a göre; “Laikliğin yerleşmesine çalışılan bir dönemdi. Bu nedenle laikliğe ters düşen dincilikle, bağnazlıkla, gericilikle mücadele edilmişti. Kadının topluma katılması çabaları ve kadının eğitimi gibi konular oldukça zaman almıştı.” Çağdaş toplumlardaki aile yapısı model alınarak ailedeki geleneksel öğelerden uzaklaşılıp, yeni, çağdaş bir aile yaşantısı hedeflenmiştir.Ayrıca bu dönemde çıkarılan Türk Medeni Yasası ile aile yaşamı demokratikleştirilip, kadın, erkekle eşit hak düzeyine yükseltildi.Giresun’da ilk defa Mayıs 1926’da bir kadın tarafından konferans verilmiştir. Diğer taraftan da 1928 yılı içerisinde Milli Eğitim Müdürlüğü makamına Neyyire Hanım getirilmişti(SARISAMAN, S. 1999).Batılılaşmanın da etkisiyle kadının toplumdaki ağırlığı daha da artmış, ataerkil toplum yapısı değişime mahkûm olmuştur. Bunun sonucu olarak da maalesef toplumumuzdaki boşanma oranlarında artışlar meydana gelmiştir.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE DAVRANIŞ BİÇİMLERİ VE TOPLUMUN NORMLARI


    İnsan ilişkileri bakımından davranışlarda önce akrabalar, sonra komşular, sonra da köyün halkı önem kazanır. Dayanışma bu sıralamayı takip eder. Kasabalarda da akrabalığa dayanan dayanışma en önde yer almaktadır. Kentlerde geleneksel akrabalık dayanışmanın yanı sıra, kişisel tercihe dayanan dayanışma en önde yer almaktadır. Kentlerde geleneksel akrabalık, dayanışmanın yanı sıra, kişisel tercihe dayanan çeşitli formel dayanışma türleri gelişmiştir. Bunlara çeşitli meslek kuruluşları, dernekler, gönüllü teşekküller, kulüpler örnek verilebilir(BAŞARAN, F. 2004).


    Eğitim ve ekonomik durumları yüksek olan memur ve serbest meslek sahipleri daha çok modern davranış içindeydiler. Kentlerde orta tabaka daha geleneksel tutum ve davranışlara sahipken alt tabakada ise bilhassa kadınlar iş hayatına katıldıkça, geleneksel davranışlarda kopmalar daha çok görülmektedir. Sadece imam nikahı ile yapılan evlilikler kent ve kasabalarda yok denecek kadar az olup en yaygın davranış hem imam nikahı hem de resmi nikahın birlikte yapılmasıydı.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE İÇ VE DIŞ GÖÇLER


1950’lerde tarıma yeni teknolojinin girmesi ve artan nüfus dolayısıyla, fazla gelen işgücü hızla kentlere yerleşmeye başlamıştır. İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentler metropol haline gelmiştir.
1960’da Türkiye dış göç olayına ilk kez bankacılık yapmıştır. Bu göçler, her yıl yüz binlerin üstünde işçiye olanak sağlayan, memlekete bol döviz getiren ve giden göçmen ailelerin geçimini güvence altına alan, ülke ekonomisine olumlu katkı yapan bir olay olarak önem kazanır(BAŞARAN, F. 2004).


Özellikle Almanya’ya gönderdiğimiz işçilerimiz orada da büyük bir yerleşke oluşturmuş, Türkiye’deki toplumsal yapıya farklı ekoller kazandırmışlardır. Genel düşünce ve davranışlarda zaten zamanla değişen toplum yapısına renkli bir kapı açarak bu durumu popülerleştirmiştir. Yerli halk gözünden duruma bakacak olursak da ‘alamancı’ diye tabir edilen göçmenlerimize bakış çok da hoş olmamasına rağmen nispeten bir imrenme de açık bir şekilde görülebiliyordu.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE SINIFSAL YAPI VE SİYASAL DAVRANIŞLAR

    Dr. Muzaffer SENCER’in İstanbul üzerinden yaptığı bir analize göre, birbirine uygun düşen subjektif ve objektif nitelikleriyle bir sınıfsal yapı oluşmuş olmakla birlikte, siyasal ideoloji tam anlamıyla sınıfsal yapıya göre biçimlenmemiş, başka bir deyişle siyasal parti tercihleri sınıfsal yapıyı düşeyliğine kesmiştir. Kısacası her iki ölçütle elde edilen sınıfsal yapıda da, her sınıf içinde, siyasal tercihlerin genellikle farklılaşmadığı, aşağı yukarı benzer dağılımlar gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu durum, yeni oluşmakta bulunan ve dinamik bir hareketlilik süreci içinde olan sınıfsal yapısının, eğilim halinde belirmekle birlikte henüz ideolojik veya sınıfsal bir bilinçliliğe tam karşılık olmadığını göstermektedir(SENCER, M. 1974).

SONUÇ

    Bu araştırmada 1923-1950 yılları arasında Türkiye’deki toplumsal yapıyı İstanbul, Giresun gibi illeri de referans alarak manevi değerler, davranış tarzı, normlar, ideolojiler gibi öğeleri de inceleyerek çözümlemeye çalıştım.

    Osmanlı Devleti’nden nu yana süregel batılılaşma hareketiyle zaten değişen toplum yapısında ciddi bir yönelme görülmekte. Harf inkılâbı, şapka kanunu gibi inkılâp ve kanunlarla, devlet gücüyle, sağlanmaya çalışılmış, büyük ölçüde de başarılı olunmuştur.

    Yaptığım bu incelemelerde Türk toplumundaki değişim Osmanlı Devleti’nden, günümüze tam manasında Cumhuriyet Dönemiyle(Geçiş Dönemiyle) deri değiştirmiş. Kendi kültürümüzle, batı kültürünü harmanlayıp modern çağ toplumlarına ayak uydurulmuştur.


 
KAYNAKÇA


SARISAMAN, Sadık, Cumhuriyetin İlk Yıllarında Giresun, İstanbul 1999
KURTKAN, Amiran, Türk Milletinin Manevi Değerleri, İstanbul 1984
KAYNARDAĞ, Arslan, Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Felsefe, Ankara 2002
SENCER, Muzaffer, Türkiye’de Sınıfsal Yapı ve Siyasal Davranışlar, İstanbul 1974
BAŞARAN, Fatma, Geçiş Döneminde Türkiye, Ankara 2004
KAPLAN, Mehmet, Kültür ve Dil, İstanbul 1976
TEZCAN, Mahmut, Cumhuriyetten Günümüze Türk Ailesi, Ankara
TEZCAN, Mahmut, Türk Ailesi Antropolojisi, Ankara 2000
KAĞITÇIBAŞI, Çiğdem, İnsan, Aile, Kültür, İstanbul 1990

4 Ağustos 2013 Pazar

TERÖR & EKONOMİ İLİŞKİSİNİN TOPLUMSAL YAPIYA ETKİSİ


   Özet

Terör kelimesinin akıllardaki ilk karşılığı korkudur. Terör örgütünün amacı da insanları korkutarak illegal faaliyetler gerçekleştirmektir. Ülkemiz uzun yıllar boyunca terörle mücadele içindedir. Terör ülkemizin bütçesine getirdiği yük nedeniyle ekonomik kalkınmamızın önündeki en büyük engellerden biridir. Bugün terörün ülkemize maliyeti milyar dolarları bulmaktadır. Terör finansal desteğini uyuşturucu ticareti, haraç ve sahtecilik gibi yasa dışı yollardan sağlamaktadır. Terör insan kaynağını karşılayabilmek için ise insanların ekonomik yoksulluklarından yararlanır. Terörün faaliyet alanı içerisinde bulunan doğu illerimizdeki yatırım, batı illerine oranla daha düşüktür. Bunun en büyük nedeni PKK terör örgütünün yatırımı engelleyerek bölgenin toplumsal yapısını bozmaya çalışmasıdır. Terörün önlenebilmesi için halkın bilinçlendirilmesi, toplumsal yapının temel unsurları korunmalıdır. PKK terör örgütü özellikle insanların ekonomik yoksulluklarını kullanarak toplumsal yapıyı bozmaktadır. Bu sebeple insanlar ekonomik bakımdan belli seviyeye çıkarıldığında terör örgütünün propaganda malzemesi ortadan kalkmış olacak ve toplumsal yapıda düzen sağlanmış olacaktır.

  1.GİRİŞ

 
Terör faaliyetleri insanlığın başlangıcından günümüze ülkeler için ciddi problemlerin oluşmasına neden olmuştur. Ekonomilerin baş döndürücü hızı içerisinde pay sahibi olmak isteyen illegal yapılanmalar, terör örgütleri vasıtasıyla bu amaçlarına ulaşmaktadırlar.

Dünya üzerinde gerçekleştirilen terör faaliyetleri incelendiğinde mali açıdan büyük paralar gerektiren bu faaliyetlerin finansmanı konusu önemli bir konuma gelmiştir. Terör eylemleri bireysel hakların kullanımını tehlikeye sokarak, toplumdaki siyasi, ekonomik ve sosyal yapının bozulmasına sebebiyet vermektedir. Ülkemizin de uzun yıllar mücadele içinde olduğu terör, sosyal hukuk devletinin ve demokrasinin karşısında en güçlü tehlikelerden birisidir. Türkiye sahip olduğu aktif nüfus ve doğal zenginlikler nedeniyle dünya devletleri içinde önemli bir yere sahiptir. Bu sebeple ülkemiz terörle mücadele içindedir. Terörün bütçeye getirdiği ekstra yük nedeniyle Türkiye’nin büyüme hızı yavaşlamaktadır. Terör nedeniyle doğu bölgemize yapılan yatırımlar sekteye uğramaktadır. Terörün yapılan yatırımı engellemesi toplumsal yapıyı bozmakta ve bölgenin kalkınmasını engellemektedir.

1.1. Terör Ve Terörizm Kavramı


Günümüzde terör ve terörizm kavramlarının gündelik, siyasal ve akademik dilde her zaman aynı anlamı ifade eden kavramlar olmadığı görülmektedir. Ayrıca üzerinde uzlaşılmış evrensel bir terör ve terörizm tanımının da yapılamadığı görülmektedir. Bunun nedeni teröre maruz kalan ya da terörle mücadele eden devletlerin, hareketlerine meşruiyet kazandırmak için terör ve terörizm kavramlarını kendilerine göre yorumlamalarıdır. Terör ve terörizm üzerine çok sayıda farklı tanımın ya da anlamı konusunda farklı yorumların bulunması ilk başta eleştirilecek bir konu gibi gözükmektedir. Ancak, bütün bu tanımlardan ve yorumlardan terörün farklı bir yönünün ve kapsamının da bulunduğu anlaşılmaktadır (ÖRGÜN, 2002:78). Terör kelimesinin zihinlerimizdeki ilk karşılığı “Korku” dur. Eski Türkçe’deki karşılığı olan “tedhiş’de, yine Arapça kökenli “dehşet” kelimesinden türetilen şiddetli korku anlamına gelmektedir.

1.2. Terörün Maliyeti

Terörün Türkiye‘ye toplam maliyetinin 21 katrilyonu ( 21 milyar Türk lirasını ) geçtiği belirtilmektedir. (SEVİŞ, 1999)Terörün ülkemize yıllık direk maliyeti 100 milyar Türk lirası iken dolaylı maliyeti 300 milyar Türk lirasını aşmaktadır. Teröre harcanan bu para ile 7 tane GAP, 75 tane Atatürk barajı ve 350 tane boğaz köprüsü yapılabilmektedir. (ERGİN, 2013) Terör devlete getirdiği ekstra borçlar nedeniyle faizlerin artmasına neden olarak dolaylı maliyetini katlamaktadır. Ayrıca doğudaki yatırımları engellemesi istihdamı sekteye uğratarak bütçeye zarar vermektedir.

1.3. Terörün Mali Kaynakları

1.3.1. Dış Yardımlar

Yıllar boyunca terörizm, bazı devletlerin doğrudan veya dolaylı olarak kullandığı bir dış politika aracı olmuştur. Terör örgütlerinin büyümesinde dış desteğin büyük payı bulunmaktadır. Dış desteği olmayan bir terörün faaliyetlerini sürdürmesi ve ihtiyaçlarını karşılaması zordur. Terör örgütlerine destek veren ülkeler örgütlere, sığınma hakkı vererek, dernek, yayın organı gibi yan kuruluşlar açmasına izin vererek, kamp silah, cephane ve mühimmat yardımı yaparak, barınma, giyecek, yiyecek gibi lojistik imkan sağlayarak yardımda bulunmaktadır. Özellikle PKK terör örgütünün kurulduğu yıllarda doğrudan parasal olarak yapılan yardımlar halen devam etmekte fakat ABD'ye yapılan terör örgütü saldırısı sonucu terör anlayışının farklılaşması ve günümüzdeki yeniden yapılanmalar sonucu yerini kısmen dolaylı yardımlara bırakmıştır. Bu dolaylı yardımlar ise yandaş devletlerin topraklarında barınma izini, terör örgütü üyelerine verilen eğitimler şeklinde sıralanabilir. Yakalanan teröristlerin ifadelerinden Türkiye ve çeşitli Avrupa ülkelerinden Yunanistan'a gönderilen PKK terör örgütü üyelerinin bu ülkede patlayıcı madde eğitimi aldıkları anlaşılmaktadır. (BAN, 2011)

1.3.2. Uyuşturucu Ticaret

Para karşılığı takası mümkün, üretimi zahmetsiz, pazarlama ağı kolay bir mal olan uyuşturucu terör örgütleri için önemli bir gelir kaynağıdır. Türkiye'nin jeopolitik konumu düşünüldüğünde, Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan Türkiye'nin, Orta Doğu'dan Avrupa ülkelerine yapılan uyuşturucu ticareti için uygun güzergâha sahip olduğu görülmektedir. PKK terör örgütü ülke içindeki uyuşturucu faaliyetlerini her aşamasında rol alarak organize etmektedir. (UYAR, 2008: 56) PKK’nın uyuşturucu ticareti yaptığı uluslararası raporlar ve Türkiye de yakalananların ifadelerinden anlaşılmaktadır. Almanya’nın Bremen ve Hamburg esrar ve eroin kaçakçılığının büyük çoğunluğunu PKK militanlarının oluşturduğu ortaya çıktı. Uyuşturucudan elde edilen gelirin direk olarak PKK ya gönderildiği belirlendi.(DEMİREL, 1996: 52) Zamanın Kaçakçılık ve İstihbarat Hareket Dairesi Başkanı Haluk BAHÇEKAPILI yaptığı açıklamalar ile PKK’nın uyuşturucu bağlantısını ortaya koydu. 1992 Aralık ayında yaptığı açıklamada Avrupa da ki uyuşturucu kaçakçılığının %80’inin PKK tarafından kontrol edildiğini söyledi. Avrupa ya giden tonlarca eroinden elde edilen gelirin büyük bölümünün ise PKK ya aktarıldığını söyledi.

 1.3.3. Haraçlar Ve Bağışlar

Terör örgüt üyesi olmayan ve örgütle bağlantısı bulunmayan kişiler gönüllü olarak veya duyulan korku nedeniyle terör örgütlerine maddi yardımda bulunulabilir. Bu bağış veya yardımlar doğrudan nakit olarak yapılabileceği gibi temel ihtiyaçları karşılama şeklinde de yapılabilir. Örgütlerce haraç toplama, koruma, zarar vermeme, tehdit gibi yöntemlerle gerçekleştirilmektedir. Bu konuda vergi adı altında kişilerden zorla para toplamaya da rastlanmaktadır. (MASAK,2013)

1.3.4. Sahtecilik

Günümüzde baskı teknolojisinin de ilerlemesi ile para basımı için gerek duyulan araç ve gereçler kolaylıkla elde edilebilmektedir. Terör örgütünün ihtiyaç duyduğu kaynak sahte para basılıp piyasaya sürülerek sağlanmaktadır. PKK terör örgütü hayatımızın her alanına girerek kendisine para kaynakları yaratmaktadır. Sahtecilikten elde edilen gelir PKK ya mali kaynak oluşturmaktadır. (BAN, 2011)
 

 1.4. PKK’nın İnsan Kaynağı

Sosyo-Ekonomik gelişmenin kuvvetlendirdiği sosyal gruplar, toplum yönetiminde güçleriyle orantılı olarak etkin olmak isterler. Bu hak kendilerine verilmediği takdirde propagandaları doğrultusunda toplumun yapısını bozmak için zorlarlar.(DENKER, 1997:18) Toplum tabakaları arasında sosyal uçurumun derinleştiği bir ortamda çaresiz kalan insanlar yasa dışı yollara veya terör örgütüne yönelebilmektedir. Bu eğilim daha çok gençlerde görülmektedir. (BÖLÜGİRAY, 1996:118) Ekonomik yoksulluk ve yüksek orandaki işsizlik PKK ya bolca insan kaynağı sağlamıştır. PKK etnik Kürt kimliği üzerine propaganda yaparak özellikle ekonomik yönden yoksul ve işsiz Kürt gençlerini kadrolarına katmıştır. İşsiz ve ekonomik durumlarından memnun olmayan gençler şiddetle başarı sağlayabileceği yönünde bir kanıya varmış ve bu da PKK’nın eylemleri için kolayca insan kaynağı sağlayabileceği bir ortam yaratmıştır. (GÜRSES, 2001: 91) Zor ekonomik şartlar, bu şartlar içinde yaşayan insanları maddi yönden etkilediği gibi psikolojik yönden de etkiler. Bu şartlar bir alt sınıf oluşturabilir. Bu insanlar medeni haklardan yoksun gecekondu mahallelerinde yaşadıklarından dolayı terör örgütü bu zor şartları propaganda malzemesi yaparak özellikle genç kesimi rahatça kandırabilmektedir. PKK insan kaynağı olarak özellikle eğitim verilmemiş insanları seçmektedir. Çünkü eğitim verilmemiş insanlar ekonomik bahanelerle kandırılmaya müsaittirler. (DENKER, 1997: 10)

1.5. PKK’nın Doğu Yatırımına Etkisi

Kalkınma ve gelişme için huzur ve güven ortamı gereklidir. Doğuda bu ortam ancak PKK’nın temizlenmesi ile mümkündür. PKK bölgeye hizmet sunmak için yapılan çalışmaları engellemektedir. (BUDAK, 1994:232)

 Binali Yıldırım’a göre, Kürt sorununu PKK sorunundan ayıracak ve çözecek en önemli faktörlerden biri Doğu ve Güneydoğu’ya yapılan yatırımlar. Bölgelerarası farkı süratle ortadan kaldıran bu yatırımlardan en fazla PKK rahatsız oluyor ve bunları engellemeye çalışıyor.“PKK, şantiyeleri bu yüzden basıyor. İş makinelerini yakıyor. Şimdi Yüksekova’ya, Şırnak’a, Bingöl’e, Iğdır’a havaalanı yapıyoruz. PKK, Şırnak Havaalanı şantiyesine saldırdı. Çünkü biliyor ki, havaalanı ve diğer altyatırımlar, ellerinden propaganda imkânını alıyor. İhmal edebiyatı yapamıyorlar. Vatandaş, yatırımlardan memnun oluyor. Batı’da ne varsa doğuda da o var. Bir ilde havaalanı olunca o il birinci lige çıkıyor. Bu nedenle PKK’yı en fazla bizim bu yatırımlarımız korkutuyor, ürkütüyor. Vatandaş hizmetten, hizmete ulaşabilirlikten, havayolundan, demiryolundan, bölünmüş yoldan, internet hizmetinden, sağlık hizmetinden memnun.”(YILDIRIM, 2012)

Doğuya yatırım yapma amacıyla ayrılan pay terörü önlemede kullanıldı. Terörü önleme amacıyla ayrılan pay GAP için ayrılanın 5 katı gibi bir rakamdır.(KILIÇ, 1995)

1.6. Terörün Önlenmesi

Terörün önlenmesi, örgütün üye kazanımını engellemek ile mümkündür. İyi bir suç önleme politikası ile sosyal ve ekonomik önleme tedbirlerine başvurarak terörün yeni üyeler kazanmasını engellemek mümkündür. Bölge halkının terör örgütüne yapacağı yardımların önlenebilmesi için halkın bilinçlendirilmesi özellikle milli birlik ve beraberlik duygusunu geliştirilip, toplumsal yapıda düzenin sağlanması için öğretmen, din adamı ve ilgili kurumlara da görev düşmektedir. (DENKER, 1997:182)

1.7. Terör, Ekonomi Ve Toplumsal Yapı

Sosyal yapı; “ekonomi, eğitim, aile, din, siyaset gibi temel sosyal kurumların karşılıklı ilişkilerinden oluşan bir bütünlüktür. Sosyal yapıda önemli olan unsur karşılıklı ilişkilerdir. Bu bakımdan sosyal yapı, toplumsal ilişkiler bütünü ve bu ilişkilerin istikrar göstermesi olarak tanımlanabilir” (KIZILÇELİK-ERJEM, 1994:506).

Terör, sosyal bir yapıdır. Sosyal olaylarda yapılacak değerlendirme ve yorumlar da sosyal içerikli olmalıdır. Terörizm, uygulayıcılarına göre suça adil bir cevaptır, adaletin saldırgan bir biçimidir ve onun sosyal kontrolüdür. 1990’lı yıllara kadar asayişe karşı fiiller olarak algılanmış olması, ülke olarak alınması gereken sosyal tedbirlerin gecikmesine, bizi bekleyen sorunların doğru teşhis edilememesine neden olmuştur. Terör örgütlerinin en büyük silahı olan korkutma, yıldırma, sindirme faaliyetlerinin tamamını toplumsal yapıya yönelterek toplumu adeta esir almak istemektedir. Bunun için de hiçbir kural tanımadan eylemlerini en şiddetli bir şekilde gerçekleştirmeye devam eder. Terör örgütleri, bir toplumun sosyal omurgasını oluşturan ekonomi, aile, eğitim, din, siyaset, kültür gibi temel sosyal kurumları, kısa sürede istedikleri yönde değiştirmeleri mümkün olmadığından dolayı, eylemleriyle öncelikli olarak bu kurumları yıpratmaya çalışır. Nitekim terör örgütlerinin genelde ekonomik değeri olan tesislere, din ve eğitim kurumlarına yönelik eylemler gerçekleştirdikleri bu güne kadar gerçekleştirilen eylemlerde görülmektedir (SEVİŞ, 1999).

İnsanların yaşamlarını düzenli bir şekilde sürdürebilmesi için ekonomik durumlarının yeterli seviyede olması gerekmektedir. PKK’nın faaliyet alanları içinde bulunan doğu illerimizde yatırım diğer batı illerine oranla daha düşüktür. Buna bağlı olarak ta insanlar arasında ekonomik uçurumlar meydana gelmektedir. Bu ekonomik uçurumlar insanları terör örgütünün açık hedefi haline getirmektedir.

Terör örgütleri insanları ekonomik yoksulluklarını kullanarak örgüt sempatizanı yapmaya çalışmaktadır. PKK özellikle yatırımın doğu illerine yapılmadığına vurgu yaparak toplumsal yapıyı bozmaya çalışmaktadır. Ancak doğuya yapılan yatırımları engelleyen bizzat terör örgütüdür. PKK’nın yatırımı engellemesinin sebebi yaşam kalitesinin yükselmesini istememesindendir. Doğuya yatırım yapıldığında doktor, öğretmen ve polis gibi toplum yapısının temel unsurunu oluşturan kişilerin atamaları daha kolay yapılabilecektir. Buna bağlı olarak toplumun refah düzeyi de artacağından, terör örgütü insanları kandırabilme yetisini kaybedecektir. İnsanlar daha bilinçli olacak ve terör örgütünün onlara vaat ettiği hayata ihtiyaçları kalmayacaktır. Bu sayede terör örgütünün insan kaynağı kesilmiş olacaktır. İnsan kaynağından yoksun bırakılan terör örgütü zamanla gücünü kaybedecek ve sonunda yok olacaktır. Terör örgütünün bölgeden çekilmesi ile yatırımlar daha da artacaktır. Batı illeri ile doğu illeri arasında ekonomik eşitlik sağlandığında terörün propaganda malzemesi yapabileceği bir unsur kalmamış olacaktır. Bu sayede toplumsal yapıda düzen sağlanmış olacaktır. 

                     

                                           Kaynakça

 Ban, Ünsal (2011). ‘PKK Terör Örgütünün Para Kaynakları’ Bugün Gazetesi (13.11.2011)

 Bölügiray, Nevzat (1996). Anarşi Ve Terör Nasıl Önlenir, İstanbul: Tekin Yayınevi

 Budak, Nazım (1994). Varlığımızı Hedef Alan Tehdit (Bölücü Terör), İstanbul: Boğaziçi Yayınları

 Demirel, Emin (1996). PKK, İstanbul: Özyurt Matbaası

  Denker, M.S (1997). Uluslararası Terör Türkiye Ve PKK, İstanbul:Boğaziçi Yayınları

  Ergin, Osman (2013). ‘Terör Ve Ekonomi’ Nehir Gazetesi (05.02.2013)

 Gürses, Emin (2001). Ayrılıkçı Terörün Anatomisi IRA-ETA-PKK, İstanbul: Bağlam Yayıncılık

 Kılıç, İrfan (1995). ‘Ekonomiyi Terör Bitiriyor’, Aksiyon Dergisi Yıl 2, Sayı 11

 Kızılçelik, Sezgin-Erjem, Yaşar (1994). Açıklamalı Sosyoloji Sözlüğü, İzmir: Saray Medikal Yayıncılık

 Masak, (2013), Terörün Finans Kaynakları, http://www.masak.gov.tr/tr/terorun-finansmani/genel-bilgi/terorun-finans-kaynaklari.aspx (erişim tarihi:05.03.2013)

 Örgün, Faruk (2002). ’11 Eylül, Küreselleşen Terör Ve Medya’ Hatay Polis Dergisi, Yıl 5, Sayı 5

 Seviş, Enver (1999). ‘Terörün Faturası 21 Katrilyon’ Cumhuriyet Gazetesi. (04.07.1999)

Uyar, Tulga (2008). Terörle Mali Ve Hukuki Mücadele, Ankara: Adalet Yayınevi

Yıldırım, Binali (2012). Yatırım PKK’yı Korkutuyor, Milliyet Gazetesi (09.03.2012)