8 Eylül 2013 Pazar

TÜRKİYE’NİN GELECEKTEKİ TOPLUMSAL YAPISI



Özet : Bu makalede öncelikle Türkiye’de süregelen nüfus hareketlenmelerini,  batı toplumlarında artan yaşlı nüfusun Türkiye’de nasıl şekillendiğini ve ileride nasıl bir hal alacağını istatistiklerle değerlendireceğiz. Sonrasında ülkede mevcut olan ekonomiyi, ekonominin yoksulluk üzerindeki etkisini inceleyeceğiz. Ülkedeki temel bilimler üzerine yapılan çalışmaların derecesini gözden geçirip gelecekte bu çalışmaların ne gibi getiriler sağlayacağını öngörmeye çalışacağız. Daha sonra Türkiye’deki enerji durumlarını inceledikten sonra yapılan projelerin ileride Türk toplumu üzerindeki etkisini ele alacağız. Son olarak ise ülkedeki eğitim seviyesini ve eğitim konusunun ileriki yıllarda nasıl bir yol izleyeceğini göreceğiz.
 Türkiye’de    Nüfus Hareketlenmeleri
Nüfus ülkelerin gelişimi açısından büyük önem arz etmektedir. Özellikle iş gücünün yani istihdam edilmeye müsait üretim yapabilecek durumda olan nüfusun varlığı bir ülke için gelecek adına önemli bir şekilde güven kazandırabilir. Bunun yanı sıra genç nüfus ve iş gücü ülkelerin geleceğe yönelik ne tür bir politika izleyeceği hususunda da tartışılmaz bir etkendir. Bu yüzden devletler nüfus artışını kendi kontrolleri altında tutmaya çalışmaktadır. Bunu sağlamak için de ellerinde çeşitli verilerle nüfusu bir düzene sokmaya çalışmakta ve nüfus projeksiyonları belirlemektedirler.
   ‘’ Mevcut nüfus eğilimlerinin tespit edilmesi ve bu eğilimlerin devamı halinde gelecekteki nüfus yapısı hakkında kestirimlerde bulunulması daha sağlıklı politikalar üretilmesini sağlar. Nüfus projeksiyonlarının bir tahmin değil, mevcut nüfus eğilimlerinin devam etmesi veya benzer süreçleri daha önce yaşamış ülkelerin eğilimlerinin analiz edilerek bu eğilimlerin yansıtılması durumunda nüfusun gidişatını gösteren bir uygulama olduğu göz ardı edilmemelidir.
Sonuncusu 2008 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) ve 2008 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması sonuçlarına göre yapılan nüfus projeksiyonları, kayıt sistemlerinden elde edilen doğum ve ölüm verilerinde meydana gelen gelişmeler ve ADNKS’den elde edilen göç istatistikleri serisi oluşması ve ulusal ve uluslararası ihtiyaçları karşılamak amacıyla güncellenmiştir. Projeksiyonlara ilişkin çalışma, ilgili üniversite ve kurumlardan katılımcıların da içerisinde bulunduğu bir çalışma grubu
tarafından yürütülmüştür.
2012 y
ılı ADNKS sonuçları baz alınarak yapılan nüfus projeksiyonları, Türkiye toplamı ve 81 il için üretilmiştir. Türkiye için tek yaşlarda 2075 yılına kadar projeksiyon yapılmıştır. Ülkemizde büyük ihtiyaç duyulan il projeksiyonları ilk kez resmi düzeyde üretilmiş olup, bu haber bülteni ile kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Tüm illerin 2013-2023 yılları arasındaki nüfus değişimleri, mevcut nüfus olaylarının eğilimleri analiz edilerek projekte edilmiş ve tüm iller için nüfus projeksiyonları üretilmiştir. Ayrıca, farklı doğurganlık düzeylerine göre nüfus projeksiyonları da yapılmıştır.’’ (TÜİK,2013)
TÜİK’in yaptığı araştırmalara göre ülkemizin nüfusu 100. Yılımızda 84 47 2088 kişi olacaktır. 2050 yılında yaklaşık 93 milyon civarında olacak ve bu en yüksek değer olacaktır. 2050’den sonra nüfusumuz azalacak 2075 yılında yaklaşık 89 milyon vatandaşımız olacaktır. Böylece şu an nüfus bakımından dünyada 18. sırada iken 2075 yılında 24. Sıraya gerilemiş olacağız.
TÜİK’e göre Türkiye nüfusunda yaşlı nüfus oranı 2023 yılında %10,2’ye yükselecektir
Şu an ülkemizde 5 milyonu aşkın yaşlı insan yaşamaktadır. Ülkemizde 65 yaş ve üzerindekiler yaşlı olarak adlandırılmaktadır. Bu nüfus şu an toplam nüfusun %7,5’ine tekabül etmektedir. Ancak 2023 yılında nüfusun 8,6 milyon kişiye, oranın ise %10,2 ye çıkması öngörülmektedir. 2050’de 19,5 milyonla %20,8’e, 2075’te 24,7 milyonla %27,7’ye ulaşacaktır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre Türkiye’nin şu anda 30,1 olan ortanca yaşı 2023’te 34’e 2050’de 44, 2075’te 46 olacaktır. Ayrıca İstanbul nüfusu şu an yaklaşık 14 milyon iken 2023 yılında yaklaşık 17 milyon olacaktır.
Türkiye yaşlı nüfusa, batı toplumlarına nazaran daha büyük saygı duyuyor
Gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkelerde yaşlılar kendilerini giderek yalnız hissetmeye başlıyor. Ailenin göstermiş olduğu yardım gittikçe azalmaktadır. Sanayileşmenin getirmiş olduğu köyden kente göç, gençlerin evden erken yaşta ayrılmaları, kadınların iş hayatında yerini almasıyla beraber geniş aile yapısı kaybolmuş, yerini çekirdek aile yapısı almış ve aile içi ilişkiler büyük oranda azalmıştır. Bu yüzden yaşlıların evde bakılması arka plana atılmış devlet eliyle yaşlıların ihtiyaçlarını karşılamak kurumsal bakım alanları oluşturulmuştur. Huzurevi adı verilen bu kurumlara her geçen gün gelen yaşlı sayısı artmaktadır. Türkiye’de batılı ülkelere nazaran yaşlıların huzurevlerine bırakılması daha az sayıda olmasına rağmen ülke nüfusuna ve huzurevlerine bırakılan yaşlı nüfusa göre huzurevi sayısı yetersizdir. Ülkemizde yaşlı bakımı ile ilgili hizmetlerden biri de evde bakımdır. Özellikle huzurevinde kalmasına mani olacak hastalıklara, depresyon ve yabancılaşma gibi ruhsal çöküntülere sahip olan yaşlılara uygulanan bu hizmetin geliştirilmesi yönünde çalışmalar devam etmektedir.

SHÇEK bünyesinde yapılan evde bakım ödemeleri 21.04.2009 tarihi itibari ile tüm Türkiye genelinde 146.698 kişiye ulaştırılmakta iken bugün 360.000 kişiyi geçtiği ifade edilmektedir. Evde bakıma muhtaç bireyi olan kişiye bir asgari ücret tutarında ücret ödemesi yapılmaktadır. Bakıma muhtaç bireylerin en önemli grubunu yaşlıların oluşturduğu da açıktır.

TÜBİTAK, önümüzdeki 20 yıllık süreçte, nüfusun giderek yaşlanması ile birlikte yaşlılığa özgü hastalıkların artması ve evde bakım olgusunun gündeme geleceğini, hasta bakımı, izlenmesi, tedavisi ve rehabilitasyonunun yaygın olarak hastane dışında ve evde yapılacağını ve Büyükşehir belediyesi olan kentlerin, evde bakım hizmetlerini vermelerini ve finansmanının, sosyal sigorta tarafından karşılanması önerisini Vizyon 2023 Teknoloji Öngörüsü Projesi Raporu’nda ortaya koymuştur.

TÜİK verilerine göre  2050’de ortalama çocuk sayısı kadın başına 2,5 olursa, 2075’te toplam nüfus 119 milyon olacaktır

Türkiye 2050 yı
lında kadın başına ortalama 2,5 çocuğa ulaşırsa, 2075 yılında nüfusu 119 milyon olacaktır.

Türkiye’nin doğurganlık hızında yaşanacak değişimin nüfus büyüklüğüne, yaş yapısına ve diğer demografik süreçlere etkisi temel projeksiyon senaryosu (Senaryo 1) haricinde 2 farklı senaryo ile incelenmiştir. Bu senaryolar arasındaki temel farklılık yıllar itiba
riyle kadın başına düşen ortalama çocuk sayısındaki değişimdir. Bu senaryolar:

Senaryo 1 (Temel Senaryo): Toplam doğurganlık hızının doğal akışı içinde azalıp 2050 yılında 1,65’e düştüğü ve 2050 yılından sonra artışa geçip 2075 yılında 1,85’e ulaştığı doğurganlık senaryosu.

Senaryo 2: Toplam doğurganlık hızının, 2020 yılında 2,11’e, 2050 yılında 2,5’e ulaşacağını ve 2075 yılına kadar sabit kalacağını varsayan kademeli artan doğurganlık senaryosu.

Senaryo 3: Toplam doğurganlık hızının 2050 yılına kadar kademeli olarak 3’e ulaşacağını ve 2075 yılına kadar sabit kalacağını varsayan artan doğurganlık senaryosu. (TÜİK,2013)
Ayrıca doğum konusunda da toplumumuz hayli bilinçlenmişe benziyor. Kadınların tamamına yakını artık doğum öncesi doğum sonrası bakımlarını sağlık personelinden almaktadırlar. Doğumlarını da sağlık personelinden yararlanarak gerçekleştiriyorlar. Sağlık personeli bilgisi ışığında yapılan bu dikkatler kadınların eğitim düzeyiyle doğru orantılıdır. Ayrıca şehirdeki kadınlar kırsaldakilere oranla bu konuda daha hassas davranmaktadır.            
                                                                                          
Türkiye'de yoksulluk oranı düşüyor
Cari  satın alma paritesine göre kişi başı 2,15 ve 4,3 dolar sınırına göre yoksulluk oranlarına bakıldığında bu oran gittikçe azalmaktadır. 2,15 sınırı dikkate alındığında 2002 yılında %3,04 olan fert yoksulluk oranı 2006 yılında %1,41 2011 yılında ise %0,14’e inmiştir. 4,3 dolar sınırına göre ise 2002 yılında 30,30 2006 yılında 13,33 2011 yılında ise 2,79 oranlarında fert yoksulluk oranları tespit edilmiştir. (TÜİK,2012) İlerleyen yıllarda da gelişmesi beklenen Türkiye ekonomisinin bu oranları düşürmesi beklenmektedir. 100. yılında ekonomik açıdan en güçlü ilk 10 ülke arasına girmeyi hedefleyen Türkiye’nin bu yönde çeşitli politikalar izlemesi öngörülmektedir. Bunun sonucunda da Türkiye’de günümüzde meydana gelen suç oranlarının azalması, işsizlik sorununun önemli ölçüde çözülmesi ve refah düzeyinde gözle görülür  bir artış meydana gelmesi hedeflenmektedir. Avrupa ülkelerinin yanı sıra ABD’de Türkiye üzerine bir çok yatırım yapmaktadır. Batıda bazı kesimler arasında İslamcı olarak görülen ve bu yüzden pek de olumlu yaklaşılmayan ülkeye aynı kesimler tarafından yatırım ve proje ortaklığı teklifleri yapılmaktadır. Türkiye’nin dünyanın en zengin ekonomik birliği olan AB üyeliğine girişi – AB’nin GSYH’sı ABD’ninkinden büyüktür – ikincil bir öneme sahiptir artık çünkü Avrupa ile mevcut ticari bağları muazzam düzeydedir. Türkiye ekonomisi geçen yılın ortalarında yüzde 11 oranında büyüdü. Seneyi bu hızla kapatmayacaktır ama galiba 2010 yılında Avrasya kara parçasının Batı ucundaki en hızlı büyüyen ekonomisine sahip olacaktır.
Büyümenin büyük bir kısmı AB ile ticaretinden geliyor. Türkiye ticaretinin yüzde 44’ü AB iledir. Kesin sayıların elde olduğu 2007 yılında, AB ülkeleri Türkiye’ye 16.4 milyar dolar yatırım yaptı. Bu miktarda paralar İslamcı ülkelere akmaz özellikle de çıkaracak petrolü olmayanlara. (Michael Goldfarb, 2011)
Türkiye’nin hedeflerine ulaşması için temel bilimlerde önemli adım atması gerekiyor
1980’de 1,500 dolar olan kişi başına düşen milli gelir, 2011’de 10,500 dolara çıktı. 2023 yılında hedeflenen milli gelir rakamı ise kişi başına 25,000 dolar. Şu anda hedef olan dünyanın ilk 10 ekonomisi içine girmek için Türkiye’nin temel bilimlerde ilerlemesi şart. Tekstil, hazır giyim, elektronik eşya, otomotiv gibi pazar kapasitesi yüksek piyasalarda rakiplerini geride bırakması için farklı olması, hizmetindeki ve malındaki kaliteyi hat safhada tutması gerekmektedir. Türkiye, refah düzeyi yüksek bir toplumsal yapı oluşturmak için temel bilimler açısından kaliteli bir eğitim vererek halkını eğitim seviyesi yüksek bir topluma dönüştürmelidir.
Öncelikle bioteknoloji alanında kendini çok iyi geliştirmelidir.Otomotiv sektöründe istikrarlı adımlar atmalıdır. Diğer ilk 10 ekonomi arasında bulunan ülkelere bakıldığında AR-GE merkezlerindeki araştırmalara çok önem verdikleri gözlenmektedir. Türkiye de proje üretimine öncelik vermeli bilişim yönünden diğer devletlerle yarışabilecek seviyeye gelmelidir.
Ancak Türkiye için bu durum pek iç açıcı gözükmüyor. Temel bilimlerde yetersiz olan Türkiye ilerleyen yıllarda da zaten kötü olan durumunu daha da geriye götüreceğe benziyor. Özellikle ülkede mevcut olan Boğaziçi, ODTÜ, Bilkent gibi ülkedeki diğer üniversitelere nazaran daha kaliteli olan bu okullarda temel bilimler bölümüne giren öğrencilerin, üniversiteye giriş sınavlarındaki başarısı gözle görülür bir şekilde azalmıştır. ODTÜ fizik bölümüne giren öğrencilerin başarı sıralaması 2008’de 34 binken 2011 yılında 64 bin olmuştur. Bilkent matematik bölümündeki ortalama başarı sıralaması 2008’de yaklaşık 8 binden 2011’de 27 bine kadar düşmüştür.En gelişmiş ekonomi olan ABD’de, temel bilim bölümlerinden mezun olan öğrenciler Apple, Microsoft ve Intel gibi şirketlerde “bilim-insanı” olarak çalışmaya başlıyor, Türkiye’deki mezunlar ise “ne iş olsa” yapmak durumunda kalmaktadır. (ACAR, Ozan 2012)
Özel sektörün temel bilimlerden mezun olan öğrencilere yeteri kadar istihdam sağlamaması devlete büyük ölçüde yük bindirmektedir. Devlet hem kendisi olarak bu tür bölümlerden mezun olanlara istihdam sağlamalı hem de özel sektörü bu yönde teşvik etmelidir. Tersini düşündüğümüzde Türkiye gelecek yıllardaki hedeflerini ertelemek zorunda kalabilir.                                                                         

Türkiye enerji konusunda gelecek vaat ediyor                                                                       
Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) Projesi Türkiye’ye enerji konusunda çok yardımcı olacağa benziyor. TANAP’la beraber Azerbaycan kendi gazını yine kendi boru hattıyla beraber Avrupa’ya satmaya hazırlanıyor. Azerbaycan bu projeyle ilk defa kendi boru hattıyla dışa satım yapmış olacak. Bunu yaparken de Türkiye’ye transit hizmet için ücret ödemek zorunda kalacak. Bu projenin Türkiye’ye diğer bir ekstrası ise ülkenin enerji konusunda daha da bağımsızlık kazanması olarak değerlendiriliyor. Şu an Rusya ve İran doğal gazına bağımlı olan Türkiye bin metreküpüne 585 dolar talep eden İran’dan ve bin metreküpüne 400 dolar talep eden Rusya’dan gaz satın alıyor. Doğal gazın uluslararası piyasada normal fiyatı bin metreküpüne yaklaşık olarak 400 dolara tekabül ediyor. Türkiye’nin şu anda en uyguna aldığı doğalgaz nin metreküpü 330 dolar olarak satan Azerbaycan. Zaten ucuz bir fiyata aldığımız doğalgazın bu projeyle birlikte fiyatının daha da azalması bekleniyor. Türkiye’yi gaz bağımlılığından kurtaracak olan bu projenin 6 yılda tamamlanması düşünülüyor. Azerbaycan TANAP’la Avrupa’ya bir yılda 16 milyar metreküp gaz satacak. Türkiye’ye ulaşacak olan gaz miktarı 6 milyar metreküp olacak, gazın diğer kısmı ise Avrupa’ya aktarılacak. Ülkemizde giderek artan doğalgaz pahalı şikayetleri bir nebze olsun hafifleyecek gibi gözüküyor.                                                                                                                                   
                                                                                                                                                                   
Fosil enerji kaynaklarından daha fazla verim almak için yeni yatırımlar hedefleniyor
Türkiye fosil enerji kaynaklarından en çok kömür, petrol ve doğalgaz rezervlerine sahiptir. Ancak rezervlerin büyüklükleri sınırlıdır ve üretim ihtiyacını karşılama açısından yetersizdir. Linyit fosil enerji kaynakları arasından bu kapsamanın dışında kalmaktadır. Diğer fosil enerji kaynakları üretim yapılamamasından dolayı değerlendirilmeyi beklemektedir. Kömür çeşitlerinden olan taş kömürü en çok Zonguldak yöresinde bulunmaktadır. Ancak 1970’dan itibaren yapılan taş kömürü üretimi ihtiyaca cevap verememektedir ve ihtiyaca cevap verememesinden dolayı ithal edilmektedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı öngörüsüne göre 2020 yılında 148.9 milyon taş kömürü ithalatı yapılacaktır.
Linyite gelince, 1997 üretimi 57 387 000 ton olmuştur. 2000 yılında 65 milyon ton dolaylarına çıkmış, 2010 yılında ise 108 milyon ton civarında üretilmiştir. 2020 yılında ise 199 miilyon tona çıkarılması hedeflenmektedir. Ancak hedeflenen üretimin nasıl yapılacağı konusunda herhangi geçerli bir fikir geliştirilememiştir. Yeni projelere göre yapılacak yatırımlar realize edilememektedir.
Diğer bir fosil enerji kaynağı olan asfaltit rezerv bakımından en çok olduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde  bulunmaktadır. Ancak asfaltitin rezervleri kısıtlıdır. Bu yüzden üretimi çok sayıda değildir. Farklı amaçlar için kullanılması planlanılmaktadır. Bu yüzden termik santral yakıtı olarak kullanılması düşünülmektedir.
Diğer yandan ülkemizde bitümlü şeyller yatakları da vardır. Ancak bitümlü şeyllerin üretimi ve tüketimi yoktur. Aslında termik santral yakıtı veya sentetik petrol hammaddesi olarak kullanılabilir. Fakat ısıl değeri düşük, işletilmesi güç ve kül oranları yüksek olduğu ,için pek tercih edilmemektedir. Şu an potansiyel yakıttır.
Petrolyıllardır enerji ithalatında Türkiye’nin en çok önem verdiği kaynaklardan biridir. Önceleri petrolü arama ve işlteme faaliyetinde bulunan şirketler tamamıyla yabancı firmalardı. Şimdilerde ise Türk firmaları darekabete dahil olmuştur. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın planlamalarına göre petrol ithalatı 2000 yılında 35 milyon ton 2010 yılında 50 milyon ton dolaylarında olmuştur. 2020 yılında ise petrol ithalatının 75 milyon ton civarında olması tahmin edilmektedir.
Türkiye’de Güneydoğu ve Trakya bölgelerinde doğalgaz üretim alanları vardır. Türkiye 1997 yılında 253 215 832 metreküp yerli doğalgaz üretmiştir. Ancak yetersiz olması nedeniyle dış ülkelerden doğalgaz ithal etmektedir. Türkiye2nin doğalgaz talebi 2000 yılında yaklaşık 20 milyon metreküp, 2010 yılında yaklaşık 55 milyon metreküp olmuştur. 2020 yılında ise öngörülen talep 80 milyon metreküp düzeyindedir.
Yine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na göre sanayi sektörünün enerji talebi 2000 yılında %29,8, 2010 yılında %33 olmuş ve tahmin edilen 2020 ve 2025 yılı enerji talebi sırasıyla %40 ve %42’dir.
Türkiye’nin gelecekte yerli enerji üretimin toplam talebi karşılama oranı pek de iç açıcı değildir.2025 yılına yaklaşırken yerli üretimin toplam enerji talebini karşılama oranı %35’den %25’ düşmesi tahmin edilmektedir.
Türk yükseköğretimi
Türk yükseköğretimi çok büyük ve sürekli çözümlere direnen sorunlara sahiptir. Tanzimatın hemen arkasından, 1863 yılında Darülfünün kurulmuştur. 1900’ e kadar beş defa açılıp kapanmıştır. Cumhuriyet zamanında 1933’te üniversite reformu yapılmıştır. 1946, 1960, 1973, 1981’de olmak üzere beş defa düzenlemeye gidilmiştir. 1933, 1946 ve 1981 düzenlemeleri ‘reform’ olarak adlandırılmaktadır. Ancak bu hareketlenmelere karşı bulunan bir kesim mutlaka olmuştur. görülmüştür (Günay, 2006; Gür & Çelik, 2011; Tuncay, 1983). Bu tarihlerden günümüze kadar da çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Ancak ülke hedeflediği seviyeye bir türlü çıkamamıştır.  Şu anda ise Türkiye yükseköğretimin üç temel vizyonu olan eğitim vizyonu, araştırma vizyonu ve Kamu Hizmeti (Servis) Vizyonu üzerinde   Avrupa Konseyinin bu üç temel vizyon üzerine sarfettiği  ifadeleri  dikkate alarak çalışmalarına devam etmektedir.
Türk Yükseköğretiminin Geleceğe Dair Planları YÖK  ‘Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi’ adlı raporda 2010 yılından itibaren 5’er yıllık periyodlar ile bazı hedefler Belirlemişti. (YÖK, 2007).  2025 yılı için ortaya konan hedeflerin önemli bir kısmı, kontenjan artışları ve üniversite sayısındaki artışlar, 2011 yılı itibariyle başarıya ulaşmıştır. Raporda, yükseköğretimdeki toplam öğrenci sayısı, 2025 yılında 3380000 civarında, ve 19-22 yaş grubu göz önüne alınarak hesaplanan yükseköğretim brüt okullaşma oranı %65 olarak olarak öngörülmüştü. 2011 yılı itibarıyle bu sayılar sırasıyla, 3817086 ve %72 olarak gerçekleşmiştir. (YÖK, 2007)
Ayrıca lisansüstü eğitim gören öğrenci sayısındaki hedeflere 2011 yılında ulaşılmıştır. Ancak öğretim elemanlarında istenilen sayıta henüz ulaşılamamıştır. Yükseköğretime yeniden şekil verilirken eğitimi bütünüyle göz önünde bulundurmak gerekir. Ancak bu şekilde toplumun yapısına önemli etkiler kazandırılabilinir. Bir ülkenin refah düzeyi ve rekabet gücü, iyi yetişmiş beşeri sermayesi, bilim ve teknoloji üretme kapasitesi ile bağlantılıdır. Bu bağlamda yükseköğretim yerel, ülkesel ve küresel boyutlar birlikte göz önüne alınarak konumlandırılmalı ve yapılandırılmalıdır. (Küresel) yükseköğretim dünyasını iç içe geçmiş, yerel, ülkesel ve küresel (tüm dünyayı kapsayan) kürelerden oluşmuş bir yapıda tasavvur edebiliriz. Bu amaçla yerel, ülkesel ve küresel hedefleri aynı vizyon içine yerleştiren veya aynı eksene yönlendiren bir yükseköğretim stratejisi çizilmelidir. (Journal of Higher Education and Science, 2011)





Kaynakça

Acar, Ozan. (2012), Temel Bilimlerin 2023 Hedefleri İçin Anlamı Nedir? http://www.tepav.org.tr/tr/kose-yazisi-tepav/s/3524 Erişim Tar. 01.03.2013
 Ek S. (2007), Geriatri hizmetleri üzerine genel bir değerlendirme Ankara ili örneği. Hastane işletmeciliği dalı Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler  Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalı
Goldfarb, M. (2011),  ’’Washington Türkiye’yi Yanlış okuyor’’, Globalpost, Çeviren: M. Alpaslan Balcı, (10 Ocak 2011),
Günay, D. (2006). ‘’Türkiye’nin Üniversite Sorunu’’, Bilimsel Düşünce Dergisi, 3 (7-20)
Gür, B. S. & Çelik, Z. (2011). YÖK’ün 30 Yılı. Ankara, Seta Raporu
Pala, C. , E. Engür 1998, ‘’Petrol ve Doğalgaz Boru Hatlarının Bugünü, Geleceği  ve Türkiye’nin Genel Stratejisi’’, Enerji Dünyası, Sayı 20-21, Dünya Enerji konseyi Türk Milli Komitesi, Ankara
Tuncay, M. (1983). Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi (Cilt 3, ss. 680-688). İstanbul,  İletişim Yayınları.
Ültanır, M.Ö. (1998), 21. Yüzyıla Girerken Türkiye’nin Enerji Stratejisinin Değerlendirilmesi, TÜSİAD, Ankara
Yağcıoğlu, R. (2012), ‘’Sağlıklı Yaşlanma ve Sosyal Hizmetler’’ www.turkishfamilyphyscian.com  (02.01.2012),  Erişim Tar. (27.02.2013)
Energy World Dergisi, (2013) ‘’Türkiye Enerjide Bağımsız Hale Gelecek’’ http://www.energyworld.com.tr/root.vol?title=-quotturkiye-enerjide-bagimsiz-hale-gelecek-quot&exec=page&nid=504249  (08.02.2013) Erişim Tar. (26.02.2013)
Journal of Higher Education and Science, (2011), Cilt 1, Sayı 3; ss.113-121
TÜİK, (2013), www.tuik.gov.tr , Erişim Tar. (27.02.2013)
Türkiye Sanayi sevk ve İdare Enstitüsü, (2002) “ 2023 Dünyasında Türkiye Çalışma Raporu”, Tübitak Vizyon 2023, Teknoloji Öngörüleri Projesi, Kocaeli http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/vizyon2023/mm/Ek9.pdf.  Erişim Tar. (02.03.2013)
Yükseköğretim Kurulu. (2007). Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi ,  YÖK. Ankara

6 Eylül 2013 Cuma

PKK’YI BESLEYEN TOPLUMSAL ETKENLER VE SORUNLAR

ÖZET

Bu çalışma bireylerin PKK terör örgüne katılıma etki eden faktörleri incelemeyi amaçlayan keşfedici bir araştırmadır. Bireyleri sadece makro boyutta ele alarak vatan hainleri diye anılmamaları onların yaşadığı ortamı mikro boyutta inceleyerek empati yapmayı; ailevi sorunlar, yakın ilişki çevresi, etnik milliyetçilik duyguları, işsizlik, intikam duygusu, ekonomik sorunlar, özenti ve takdir edilme duygusu gibi nedenlerle teröristlerin kandırdığı bireyleri yakınsan analiz etmeye çalışılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: PKK, Örgüt Üyesi, Terör, Toplumsal sorunlar, Elaman kazanma

GİRİŞ


    Sürekli gerilen bir ortam, yüce idealler uğruna insanları acımadan katleden bir örgüt zulüm, zorbalık, kan, gözyaşı, vicdan azabı; arkadaşlarından, dostundan, akrabasından ve en önemlisi ailesinden uzak zorlu, ölümcül bir hayat! Bütün olanlara rağmen insanlar hâla niçin PKK’yı destekliyor? Neden dağa çıkıyorlar? Bu örgüte bu pisliğe nasıl bulaşıyorlar? Bu sorulara insanlar yıllardır kısaca vatan hainleri, ihanet edenler diyerek cevap vermekte fakat insanlar onların yaşam şartlarını, eğitimsizliklerini, maddi sıkıntılarını, farklı ideolojilerle beyinlerinin sürekli yıkandıklarını vs. hesaba katmıyorlar. Bu onların haksız olduklarını, vatana ihanet etmediklerini elbette kanıtlamaz ama hem makro boyutta hem de mikro boyutta geniş bir perspektifte analiz edilmelidir. İnsanların yaşamları süresince hayatındaki çeşitli tecrübeler ve bununla birlikte PKK terör örgütünün bireye değer vermesi, aidiyet hissi sağlamsı; kendi dünyasındaki problemleri çözme adına çıkış yolları araması gibi cazip sebepler bireyin terör örgütü PKK’ya katılmasına motive etmektedir ( Shaw 1986 ). Terör sorunlarının doğru anlaşılması bireylerin sosyal ve psikolojik sorunlarını inceleyerek belirlenmelidir. Dolayısıyla hem makro hem de mikro boyutta analizlere ihtiyaç duyulmaktadır.
    Bu çalışmada bireylerin PKK terör örgütüne katılmada etki eden faktörlerin neler olduğu ele almaya çalışılmıştır. Aydınlarımızın ve halkımızın yıllardır kesin bir çözüm bulamadığı bu sorunları araştırıp, kaynak taraması yapıp analiz etmeye çalıştım.

ÜLKEMİZDE TERÖR ÖRGÜTÜ PKK

PKK (Partiya Karkeren Kurdistan/ Kürdistan İşçi Partisi) terör örgütünün ideolojisi bölücü, etnik temele dayalı Marksist-Leninist bir ideoloji ve Kürt uluşçuluğuydu.
Bu ideoloji çerçevesinde nihai amaç olarak görülen “Bağımsız Birleşik Demokratik Kürdistan” hedefine ulaşılması dönemin farklı versiyonları ile sürekli olarak vurgulanmaktadır (Öcalan, 1982). 1984-1990’lı yılların başlarına kadar ki süreç PKK terör örgütünün kendisini, haklarını savunduğu ve uğruna mücadele ettiğini iddia ettiği Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde kırsalda yaşayan Kürtlere varlığını kabul ettirmeye çalıştığı dönemdir. Bu noktadan bakıldığında PKK’nın Kürtlerin kanları üzerine inşa edilmiş bir örgüt olduğu iddia edilmektedir (Özeren, 2010). Bütün bu fikirler örgütün, kadın, yaşlı, çocuk ayrımı gözetmeksizin sivil katliamları yapmasına sebep olmuştur. 2004 yılından itibaren ise meşru yoldan çözüm bulmaya çalışılmıştır, bir yandan kırsalda eylemlerine devam ederken, diğer taraftan ise demokrasi söylemi ile siyasal ve toplumsal alana açılma çabası içine girmiştir. Uygulanan diğer bir strateji de toplum içinde sorun olarak kabul edilen aşiretler arası çatışmalar, kan davaları vb. konularda uzlaştırıcı bir rol oynuyor gibi görünerek bölgede kendisinden başka güç olmadığı düşüncesini bölge halkına kabul ettirmeye çalışmıştır. Örgüt elaman temin ihtiyacında ise özellikle Avrupa da ki faaliyetlerine önem vermektedir.
    PKK terör örgütü son dönemlerin de ise Suriye krizi ile oluşan konjonktürü avantaja çevirmeye çalışmaktadır. Türkiye’de de Suriye benzeri görüntüler verme çabasına girmiştir. (Cirhinlioğlu 2004)


PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN FİNANS KAYNAKLARI

    Örgüt vergilendirme kanunu adı altında kamu kurum ve kuruluşların da çalışan Kürt kökenli taşeronlarla, ekonomik faaliyette bulunanlardan vergi adı altında para alınarak, örgüte maddi destek sağlaması ayriyeten Almanya, Fransa, Hollanda ve İngiltere gibi ülkelerin gönüllü katılımla terör örgütünü desteklemesi örgütün maddi ihtiyaçlarını karşılamasına ve daha da güçlenmesine sebep olmuştur. Bunlara ek olarak insan kaçakçılığı ve özellikle uyuşturucu, madde kaçakçılığı maddi kaynakların da büyük önem taşımaktadır (İstanbul Emniyet Müdürlüğü, 2004)


TERÖR ÖRGÜTÜNE İŞTİRAKIN SEBEBİ NEDİR?

    Bunu tek bir sebebe bağlamak mümkün değildir. İnsanların yaşadıkları üzücü olay, yalnızlaşma, toplumdan dışlanma ve örgütün kurtarıcı gibi bu gibi bireylere değer vermesi, problemlerine çözüm önerisi sunması gibi cazip görünen alternatifler getirmesi bireyi motive eden önemli faktörlerdendir. Gerilim, yalnızlık içindeki birey topluma ayak uydurmakta sorunlar yaşamaktadır ve kendisine çıkış yolu aramaktadır. Crenshaw’e (1985) göre bireyin terör örgütüne girmesin de motivasyon faktörü olarak dört kategori olduğunu belirtmektedir. Bunlar; 1) eylem için fırsat olması, 2) bir yere ait olma gereksinimi ya da aidiyet duygusu, sosyal statü gereksinimi, 4) maddi getiri elde etmektir. Diğer  taraftan Borum’a (2004) göre bu nedenler; adaletsizlik, kimlik ve aidiyettir. Adaletsizlik, haksızlık ya da eşitsizlik terör örgütlerinin temel argümanları arasındadır. Adaletsizlik duygusu bireyleri intikam ya da bu adaletsizliğe neden olanlardan hesap sormaya itebilmektedir ki terör örgütlerinin eylemlerindeki şiddetin arkasındaki itici güçlerden biri de bu duygunun tatmin edilmesidir (Hacker, 1976)
    Bu nedenle devlet görevlilerinin karşısındakinin de insan olduğunu unutup intikam, kin hak ettikleri cezayı verme düşüncesiyle yapılan aşırı güç kullanımı, etnik grupların kendilerine haksızlık yapıldığı inancıyla huzursuzluğun doğmasına dolayısıyla toplumun bozulması beraber örgüt insanlarının devleti düşman olarak görme eğilimini hızlandırmakta ve pekiştirmektedir (Zafer,1999: s.20-22). Bu sebeple de sürekli bir kin, öfke içinde intikam alma çabasına girmektedir.


TOPLUM YAPISININ TERÖRİZMLE İLİŞKİSİ

Toplumun bulunduğu şartlar; nüfus, eğitim düzeyi, cinsiyet, yaş, yoksulluk gibi sorunlar terör örgütü PKK tarafından kullanılmaktadır (Hudson, 1999) halk arsındaki bu eşitsizlikler toplumdaki yapıyı bozmakta adaletsizliklere sebep olup bu mahrumiyet duygusu yaşayan kişilerin veya grubun kinleşmesine, öç almasına itebilmektedir. Berman’a (2002) göre yoksulluk ve sosyo-ekonomik eşitsizlikler, eğitim seviyesi ve gelir düzeyinin düşük olması ve işsizlik terörünün nedenleri arasında sayılmaktadır. Berman, en fakir kimselerin terör örgütleri tarafından seçildiğini iddia etmektedir. Bireylerin yaşamlarını etkileyen en önemli unsurlardan biri olan işsizlik teröristler tarafından planlı bir şekilde kullanılmakta, elaman kazanma sürecine büyük destek sağlamaktadır (Sever ve Özeren, 2011).

PKK’NIN ELEMAN KAZANMA SÜRECİ


Örgüt adayın zayıf noktalarına, maddi durumuna, akraba ve ailevi ilişkilerinde ki sorunlara vb. hakkında bilgi toplayarak adayla irtibata geçip gerekli diyaloglarla hoşuna gidecek şeyleri yaparak, önemli olduğunu hissettirerek vs. muamellelerle karşılıksız iyiylik ve yardımlarla minnet altında bırakmakta  ve kendisine yapılacak militanlık teklifi için zemin hazırlamaktadır. Polis Akademisi bünyesinde bulunan Uluslararası Terörizm ve Sınır aşan Suçlar Araştırma Merkezi (UTSAM) tarafından hazırlanan raporda Demokratik Toplum Kongresi, Siyaset Akademileri, Öz Savunma Birlikleri, Kent Meclisleri ve Demokratik Yurtsever Meclisi içinde kritik yapılar olduğu, bunların yanında Eğitim Destek Evleri, Özgür Yurttaş Dernekleri gibi yapıların elaman kazanmak için oluşturulduğu kaydediliyor (Yasa, 1970).

ÖRGÜTE KATILIMI ETKİLEYEN FAKTÖRLER


      1) BİREYSEL FAKTÖRLER
Örgüte katılımı etkileyen bireysel faktörler; 1) Ailevi sorunlar, 2) Akraba etkisi, 3)
   Arkadaş/sevgili etkisi, 4) Devam eden yargılama ve aranıyor olma, 5) Etnik milliyetçilik,  6)  İşsizlik ve ekonomik sorunlar, 7) İntikam duygusu, 8) Özenti ve takdir edilme duygusu  ve          9)Kişisel sorunlardan kaçış alt başlıklarında ele alınacaktır (Özeren, Başıbüyük ve Sözer,   2011)

1.1.AİLEVİ SORUNLAR


Kültürümüz de aile çocuğun dünyaya getirilmesinde, yetiştirilmesinde ve toplumsallaşmasında oynadığı rol itibariyle çok saygın bir müessesedir.. Özellikle de okul öncesi dönemde bireyin sosyalleşmesindeki en önemli kurum ailedir. Aile bu sebeple çocuğun üzerinde baskı oluşturup şiddete başvurması çocukta kişilik bozukluklarına ve yalnızlaşmasına sebep olabilmektedir. (Cömertoğlu, 1995) Terör örgütü de özellikle bu konuda çok sıkı çalışmaktadır çünkü sorunlu bir ailedeki çocuğun yalnızlığını ve sorunlarına çözüm üreterek bu fırsatı değerlendirmekte kandırıp devlete düşman yetiştirmektedir. 10.02.2012 tarihinde Bingöl’de çıkan çatışmada yaralı yakalanan 2 teröristlerden birisi ailevi sorunlar ve duyduğu sempati nedeniyle örgüte katıldığını belirten PKK'lı, "Katıldığıma pişman oldum. Gerçekten özellikle Roj TV'de anlatılanlar gibi değil. Mesela 'yoldaşlık, kardeşlik' deniliyor. Yok öyle bir şey. Çok yobazca ilişkiler yaşanıyor.  demiştir.

1.2.ZORLA EVLENDİRME VE BERDEL

    Zorla evlendirmeden bahsedildiğinde ilk akla gelen genelde kızların zorla evlendirilmesi olsa da, birçok erkeğin de örgüte katılım kararı almasında zorla evlendirilmesinin ya da evlendirilmeye çalışılmasının etkili olduğu görülmektedir. Örgütten kaçıp teslim olan bir örgüt üyesi bu durumu şu ifadelerle aktarmaktadır:
    “2008 yılında babamın zoru ile istemediğim bir kızla evlendirildim. Bu duruma yaklaşık bir sene sabredebildim. Kızı sevmediğimi, boşanmak istediğimi babama anlattığımda bana çok sert tepki verdi. Örf gereği o kızı boşayamayacağımı söyledi. Bunun üzerine ben de kaçtım ve İstanbul’a gittim. Burada maddi olarak zor duruma düştüm ve tanıştığım birkaç arkadaşın da tavsiyeleriyle örgüte katılmaya karar verdim.” (Özeren, Başıbüyük ve Sözer, 2011)

1.3. AİLEDE DEĞER VERİLMEMESİ ve OTORİTEDEN KURTULMA İSTEĞİ

Gençlik döneminde en etkin duygu otoriteden kurtulma isteği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde gençler anne ve babalarından yetişkin yerine konmayı, kendilerine değer verilmesini, birey olarak kendilerine saygı duyulmasını beklemektedirler. Ailesi tarafından önemsenmediğini düşünen bir örgüt üyesi şöyle demiştir:
“Yüksekova’da bir telefoncu dükkânımız vardı. Bazı problemlerden dolayı bu dükkânı kapatmak zorunda kalmıştık. Dükkânı kapattıktan sonra sürekli internet kafeye takılmaya başladım. Bu dönemde sıklıkla evde annem ve babamla kavga ediyordum. İnternet kafede tanıştığım birisi ise bana sürekli olarak örgütü anlatıyordu. Ben de ailemi kısa süre için de olsa korkutmak ve onların beni önemsemesini sağlamak için örgüte katılmaya karar verdim. Girdikten sonra hemen örgütten ayrılmayı planlıyordum ama örgüte girdikten sonra kendi isteğimizle ayrılmamızın mümkün olmadığını anladım.” (Özeren, Başıbüyük ve Sözer, 2011)

1.4. AKRABA ETKİSİ

    Türkiye genelinde özellikle de Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde akrabalık bağlarının kuvvetli olması bunda büyük bir etkendir. Örgüte katılımda, kırsala daha önceden akrabası gitmiş kişilerin akrabalık bağlarını kullanarak örgüte katılım sağladığı görülmektedir.
Bu duruma örnek olarak bir örgüt mensubu şunları belirtmektedir:
“Dayımın oğlu ile beraber lokantada garson olarak çalışıyorduk. Lokanta kapandıktan sonra ise bulaşık ve temizlik işlerine bakıyorduk. Dayımın oğlu bana sürekli olarak ‘dağa gidelim, orada iş güç yok, silahımız olur, rahat rahat yaşarız’ şeklinde telkinlerde bulunuyordu. Ben de bunun üzerine örgüte katılmaya karar verdim.” (Özeren, Başıbüyük ve Sözer, 2011)

1.5.ARKADAŞ/SEVGİLİ ETKİSİ

İnsanların hayatın da duygusal ilişkilerin de önemli bir yer teşkil ettiği, bazı bireylerin yaşadığı duygusal ilişkinin bir neticesi olarak sevgilisinin etkisi ile örgüte katıldıkları Polis Akademisi bünyesinde bulunan Uluslararası Terörizm ve Sınır aşan Suçlar Araştırma Merkezi (UTSAM) tarafından hazırlanan raporda bir örgüt mensubu şöyle belirtmiştir:
     “Üniversitede okurken ilk senem sonunda sınıfta kalmıştım. İkinci yıl başladığında okulda kendimi çok yalnız hissediyordum. Bir arayış içerisine girmeye başladım. Daha sonra okulda benim gibi Kürt kökenli olan öğrencilerle birlikte zaman geçirmeye başladım. Bu arkadaşlarla toplandığımızda Özgür Halk, Yurtsever Gençlik gibi dergiler okuyorduk. Örgütten, gerillalardan bahsediyorduk. Tüm bunların etkisiyle ben de örgüte katılmaya karar verdim. Özeren, Başıbüyük ve Sözer, 2011)


1.6.ETNİK MİLLİYETÇİLİK

    Kürt halkının uzun yıllardır ezildiğine, terör örgütünün Kürt halkının haklarını savunan bir örgüt olduğuna ve bu hakları almak için silah kullanmaktan başka yol olmadığına inanlar vs. gibi sebeplerle PKK terör örgütü sürekli özellikle Güney Doğu da bireyleri kandırmaktadır. Etnik milliyetçilik etkisiyle örgüte katıldıklarını ifade eden örgüt üyelerine örnek olarak aşağıdaki ifadelere yer verilmiştir.
“Ben 1998’ten beri terör örgütü mensubuyum. Örgüte bilerek ve isteyerek katıldım. Amacım Türkiye Cumhuriyeti içerisinde demokratik özerk bir Kürt bölgesi kurulmasını sağlamaktır. Bu amaç doğrultusunda da yaşamaya devam edeceğim.”
“Mersin’de üniversite öğrencisi iken dergi dağıtımı ile uğraşıyordum. Bu süreçte yapılan bir operasyon neticesinde tutuklandım. Cezaevinden çıktığımda askerlik sürecim de yaklaşıyordu. Ancak askere gitmek istemiyordum çünkü devlet düzenine karşıyım. Örgütün Kürt halkının
özgürlüğü için mücadele ettiğine inandığım için askere gitmek yerine bu harekete katılmaya karar verdim.” (Özeren, Başıbüyük ve Sözer, 2011)

   
1.7.İŞSİZLİK VE EKONOMİK SORUNLAR

    Maddi durumları kötü olan çocukların ailelerine ise "Çocuklarınıza iş, para vereceğiz." deniliyor. İşsizliğin yoğun olduğu bölgede aileler, bir umuttur deyip çocuklarını terör örgütünün eline teslim ediyor. Terör örgütünün, özellikle çocuklarını götürdüğü ailelerin eğitimsiz ve fakir insanlar arasından seçilmesi dikkat çekiyor. Dolayısıyla bireyin işsiz kalması maddi sıkıntıları yanında kişisel ihtiyaçlarını karşılayamaması onun ihtiyaçlarını karşılayacak şeyleri yapmaya zorlamaktadır. Bir örgüt üyesi de söyle demektedir:
    “KATÜ Maliye’de okuduğum dönemde derslerde sıkıntılar yaşıyordum. Maddi olarak da sorunlarım vardı. Üniversiteden PKK ile irtibatlı olduğunu bildiğim birisi vardı. Onunla arkadaş oldum. Onun vasıtasıyla dergi dağıtımı ve eğitim almam amacıyla Avrupa’ya gönderildim. Ancak daha sonra İran’a gönderildim.” (Özeren, Başıbüyük ve Sözer, 2011)
İntikam duygusu, özenti ve takdir edilme duygusu, kişisel sorunlardan kaçış ta bireyin örgüte katılmasındaki diğer önemli sebeplerdendir.


2.ÖRGÜTE KATILIMI ETKİLEYEN ÖRGÜTSEL FAKTÖRLER

    Türkiye genelinde PKK terör örgütünün bir çok örgütsel faaliyetler vardır. PKK terör örgütünün uygulamaya koyduğu yöntemlerden en başta gelenler; 1) Gençlerin suça itilerek sabıkalı hale getirilmesi, 2) Kaçırılma, zorlama, tehdit, kandırılma, 3) Örgütle ilişkili yapıların eleman kazanma sürecinde kullanılması, 4) Örgütsel yayınların etkisi, 5) Cezaevi faaliyetleri, 6) Avrupa faaliyetleri

2.1.GENÇLERİN SUÇA İTİLEREK SABIKALI HALE GETİRİLMESİ

Örgüt, gençleri suça iterek onları sabıkalı hale getirmekte ve bu gençlerin ilerde potansiyel bir örgüt üyesi olmalarını sağlamaktadır. Bu örgüt açısından bir anlamda eleman kazanma sürecinde yeni adayların hazırlanması aşamasıdır. Bir örgüt üyesi bu durumu şu ifadelerle özetlemiştir:
    “Örgüte katıldıktan sonra yaşı küçük çok sayıda gencin örgüte katıldığını ve bunların büyük şehirlerde yapılan korsan gösteriler, izinsiz toplantılar, Molotof atma ve araç yakma, örgüt ve Öcalan lehine slogan atma gibi eylemler neticesinde Kürt gençlerinin suça itilerek sabıkalanmaları ve devamında terör örgütüne katılmalarının sağlandığını gördüm. Toplumsal olaya karışan veya cezaevine giren insanların gözleri daha kara oluyor ve daha çok itaatsizleşiyor. Örgüte katılımlarda bu husus önemli olduğu için toplumsal olaylara karışan veya örgüt bağlantılı bu tür bir suçtan dolayı cezaevine girip çıkan insanlara örgüte katılımla ilgili propaganda yapıldığında o insan direk olarak örgüte katılmaktadır. Taş atan çocuklar yasasının uygulanmasının yanlış olduğu kanısındayım. Bunun en büyük sebebi ise bu olaylardan dolayı gözaltına alınan gençlerin örgüt tarafından daha kolay kandırılması ve örgütün dağ kadrosuna katılmalarını kolaylaştırmasıdır.” (Özeren, Başıbüyük ve Sözer, 2011)


2.2.KAÇIRILMA, ZORLAMA, KANDIRILMA, TEHDİT

    Terör örgütünün kırsal yapılanmalarına olan yakınlığı, örgüt kamplarına ulaşımın diğer bölgelere kıyasla daha kolay olması örgütün bölge halkı üzerindeki baskısını çok daha reel hale getirmiştir. Halkın üzerinde kurulan bu baskı, korku ve şiddet, örgütün eleman kazanma stratejisinin bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu türden baskılar veya tehditler sonucu örgüte katılan bireylerin sayısı da oldukça fazladır. Bir örgüt üyesi şunları ifade etmiştir:
    “Kaçak yollardan girdiğim İran’ın Urumiye şehrinde bir inşaatta elektrik işi yapıyordum. Ancak İran’da kaçak olduğumuz için tedirgin biçimde çalışıyorduk. Burada tanıştığım Hüseyin adlı bir arkadaş Irak’ın Süleymaniye şehrine beni götürebileceğini söyledi. Orada inşaat işlerinde çok para olduğunu, hem de daha güvenli şartlarda çalışabileceğimi söyledi. Teklifi kabul ettim ve kısa süre içerisinde yola çıktık. İran-Irak sınırına geldiğimizde geçiş yapabilmek için PKK’lılardan yardım isteyeceğimizi söyledi. Beni PKK’lı gruba teslim ettikten sonra arkadaşım ayrıldı. O dakikadan sonra tuzağa düşürüldüğümü anladığımda artık her şey için çok geçti.” (Özeren, Başıbüyük ve Sözer, 2011) Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere sadece tehdit değil, kandırma neticesinde tuzağa düşürme ve dönüşü olmayan bir yola girmeye zorlama da bu süreçte örgüt tarafından kullanılan yöntemler arasında görülmektedir.

2.3.ÖRGÜTSEL YAYINLARIN ETKİSİ

    Özellikle görsel yayınlarla kişilik gelişimini tamamlamamış, ailesi ile problem yaşayan, evinde ilgi ve alaka görmeyen, sevgiye muhtaç çocuk ve gençler üzerinde büyük etkisi vardır. F5 Habere göre "ROJ TV'nin özellikle de genç ve çocuklar üzerinde örgüte katılımı teşvik edici yayınlar yaptığı bölgede yaşayan insanlar ve bu bölgede görev yapan kamu görevlilerince sıkça dile getirilen bir husustur." "Sizce insanlar PKK'ya daha çok kendi istekleriyle mi? yoksa örgüt istediği için mi katılıyorlar" sorusuna, ankete katılanların yüzde 66.80'i "Kendi istekleriyle katılıyor. İfadesi yer almaktadır.

2.4.CEZAEVİ FAALİYETLERİ

Farklı sebeplerden dolayı sempatizan düzeyinde cezaevine giren bireylerin cezaevlerinde yürütülen faaliyetler veya baskılar neticesinde örgüte katılma kararı aldıkları aşağıdaki örgüt üyesinin beyanında açıktır:
    “Dayımın etkisiyle 1997 yılında HADEP binasına gidip gelmeye başladım. Bu süreçte parti bizi mitinglere, eylemlere gönderiyordu. Abdullah Öcalan’ın yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi sonrasında da düzenlenen protesto yürüyüşüne ben de katılmıştım. Bu yürüyüş sonrasında yakalandım ve tutuklandım. Cezaevinde kaldığım 3 ay boyunca bana sürekli örgütün dağ kadrosuna katılmam yönünde propaganda yapıldı. Ben de bu propagandaların etkisiyle cezaevinden çıkar çıkmaz örgüte katıldım.” (Özeren, Başıbüyük ve Sözer, 2011)

2.5.AVRUPA FAALİYETLERİ

   
    PKK terör örgütü 1980’li yıllardan itibaren Avrupa ülkelerinde faaliyet göstermeye başlamış, 1990’lı yıllarda da Avrupa genelinde legal görünümlü kuruluşlar ve kadro yapılanması sayesinde geniş bir ağa kavuşmuştur. Avrupa ülkelerinin örgüt faaliyetlerine yönelik tedbirler ve yasal/idari yaptırımlar uyguladıkları görülmekle birlikte, terör örgütünün bu ülkelerin demokrasi, insan hakları gibi konulara bakışını kullanarak yasal boşluklardan faydalandıkları ve bu yolla propaganda, eleman ve finans temini faaliyetlerini sürdürdüğü bilinmektedir. Farklı Avrupa ülkelerinde konfederasyon, federasyon, dernek, birlik, merkez vs. adı altında çok fazla sayıda yapılanma mevcuttur. (Özeren, Başıbüyük ve Sözer, 2011)
    Yukarı belirtildiği gibi Avrupadaki  başta Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda gibi   ülkelerin yardımını, desteğini alan PKK örgütünün güçlenmesine büyük katkı sağlamaktadır.

SONUÇ
   
    Terör içten saran bir hastalık haline geldi. Dağda, kırsalsa savaşarak, öldürerek tüm vahşetini sürdürürken aynı zamanda bunu meşru gibi göstermek için demokratik adımlarda da bulunmakta, ülkenin siyasetinde yer edinmeye çalışmakta, televizyonda kendi programlarıyla varlığını ve düşünce yapısını insanlara aşılamaktadır. Bireylerin zayıf yönlerini ele alıp onların sıkıntılarına çözüm bulup daha sonrada bunların karşılığını almaya zorlamaktadır. Etnik milliyetçilikle özellikle Güney doğudaki Kürt halkına “ hakkınızı almak için savaşmak zorundasınız “ gibi fikirlerle insanların huzurunu rahatını bozup ülkeyi bölmeye çalışmakta ve anarşiye sürüklemektedir. Her gün medyada terör eylemlerine ilişkin haberlerin verilmesi insanların bu tür şiddete bir süre sonra alışmasına sebep olmaktadır. Devlet, terör örgütünün uygulamaya çalıştığı bu sistemli çalışmayı önceden tespit edip, çözüm bulması gerekir. Bu yüzden devlet özellikle Güney doğu ve Doğudaki insanlara değerli olduklarını, güvende olduklarını hissettirmesi; işsizliklerine, sorunlarına, eğitimsizliklerine çözüm getirmelidir. PKK’nın geleceğe hükmetmesini engellemek Türkiye’de herkesin görevi ancak herkesten daha çok Kürt kökenli vatandaşların görevidir. Bu oyuna gelmemeleri ve teröristlerin herhangi bir girişiminde birbirlerine yardım etmelidir.


KAYNAKÇA


Cirhinlioğlu, Z. (2004). Terör Ve Toplum, İstanbul: Gündoğan Yayınları, s: 43-85.

Crenshaw, M. (1985). An Organizational Approach to The Analysis of Political Terrorism,                 Orbis. (Özeren, Başıbüyük ve Sözer, Çev.). 29 (3), 465-489.

Cömertoğlu, Y. (1995). Terörün psikolojik temelleri, İstanbul: Strateji, s: 147-171
(Cömertoğlu, 1995)

      F5 Haber, İşte PKK'ya Katılımı Etkileyen İki TV Kanalı!, 
http://www.f5haber.com/postmedya/iste-pkk-ya-katilimi-etkileyen-iki-tv-kanali-         haberi, (SGT: 30.10.202/ ET:06.03.2013)

Hudson, R. A. (1999). The Sociology and Psychology of Terrorism: Who Becomes A
Terrorist And Why? (Özeren, Başıbüyük ve Sözer, Çev.). Library of Congress, Federal Research Division, Washington DC.

Milliyetçi Forum, “PKK Kronolojisi “  http://www.milliyetciforum.com/pkk-kronolojisi,       (SGT: 08.03.2013/ET: 08.03.2013)

Özeren, Başıbüyük ve Sözer, Bireylerin Terör Örgütüne Katılımasına Etki Eden
Faktörler   Üzerine Bir Alan Çalışması: PKK/KCK Örneği, Cilt 3 (2), 2012, ss.57-83

Özeren, S.(2010). KCK, Bölge Halkının İradesini Gasp Eden Yapının Adıdır, Bugün        Gazetesi, (2010, 18 Ekim).

    Sabah Haber, Teslim olan PKK'lıdan şok ifadeler, http://www.sabah.com.tr/Gundem,             (SGT: 10.02.2012/ ET: 10.03.2013)

   Son sayfa haberleri, PKK'nın örnek aldığı örgüt, http://www.sonsayfa.com/Haberler/Guncel,    (SGT: 02.12.2012/ ET: 10.03.2013)

Sever, M. ve Özeren, S. (2011). Neden Hakkari, Terörizm Paradoksu ve Türkiye, Ed:     Süleyman Özeren ve Murat Sever, Karınca Yayınları, Ankara, Ss. 127-160.

Shaw, E.D. (1986). Political Terrorists: Dangers of Diagnosis and An Alternative To The
Psychopathology Model, International Journal of Law and Psychiatry, (Özeren, Başıbüyük ve Sözer, Çev.).  8(3), 359-368.

T.C İstanbul Valiliği Emniyet Müdürlüğü, PKK/Kongra-Gel, Hizmete özel eğitim serisi     6/2004, İstanbul: s.333-341

Yasa, İ. (1970). Türkiye’nin toplumsal yapısı ve temel sorunları, Ankara: Yayınları, s:   72-    84 

Zafer, H. (1999). Sosyolojik Boyutuyla Terörizm, İstanbul: Beta basım A.Ş, s: 20-22















10 Ağustos 2013 Cumartesi

CUMHURİYET DÖNEMİ TOPLUMSAL YAPI

ÖZET

   Bu çalışmada; yeni Türk devletinin, devrim ve inkılâplarla şekillenmeye başladığı, Türk toplumunun adeta deri değiştirdiği, kendi kültürüyle, batı kültürünü harmanlayıp, modern çağ toplumlarına ayak uydurmaya çalıştığı bir dönemde, Türk toplumunun maddi-manevi bir takım değerleri, yaşayışları ve normlarıyla inceleyerek o dönemdeki toplumun yapısına bir göz atacağız. Giresun, İstanbul gibi şehirleri referans alarak sosyal hayattaki değişmeleri ama özelden genele ama genelden özele gözlemleyeceğiz.


GİRİŞ


    Devrimlerin yoğun olarak yapıldığı, rejimin ilkelerinin şekillendiği, bambaşka bir dönüm noktası olan Cumhuriyet Dönemi’nde toplumun sosyal, kültürel, ekonomik yapısını inceleyeceğim.


    Yeni Türk devletinin temellerinin atıldığı, yapılan inkılâplarla bir kan değişimine gidildiği, rejim karşıtı isyanların bastırılmaya çalışıldığı, 1923-1930 tarihleri arası yani cumhuriyet yıllarına genel bir bakış yapacağım.


    Prof. Dr. Fatma BAŞARAN’ a göre; “Türk toplumu geçiş halinde olduğundan Türkiye’de bir taraftan çağdaş(modern) toplumlara ait kültürel norm, değer ve tutumlar ile bunlar arasındaki çeşitli varyasyonlar birlikte yaşamakta veya zaman zaman çatışabilmektedir.”
Bu çerçevede Türk toplumunun manevi değerleri ve cumhuriyetin bu değerlere etkilerini inceleyerek başlayacağım.

TÜRK TOPLUMUNUN MANEVİ DEĞERLERİ

    Prof. Dr. Amiran KURTKAN’ a göre; “Türk-İslam değerlerine göre, Sorakin’in ideal kültür diye isimlendirdiği, maddi ve manevi değerler arasında ahenk kuran kültür, aslında insan için tabii olan kültürdür.” Buna göre; batılı düşünürlerce ideal sayılan kültür, Türk-İslam kültürüne, insanın tabiatına tam anlamıyla uymaktadır.


    Milletin manevi değerleri, tarih, ahlak, töre, anane ve sanat anlayışı bu doğrultuda cumhuriyetle de çelişmemektedir. Yapılan devrim ve inkılâplarla bir takım tabular bu dönemde yıkılmaya çalışılmış veya yıkılmışsa da Türk kültüründe büyük değişimler meydana getirmemiştir. Fakat, zamanla oluşan özellikle yazar ve sanatçı kesimini ısrarla üzerinde durduğu evveli Osmanlı Devletine dayanan batılılaşma çabaları, toplumun manevi değerlerindeki açmış olduğu küçük boşluklar zaman la genişleyerek derin hasarlara da sebebiyet verdiği görülmektedir. Bir takım romanlar, sinemalar toplumun yapısında bir Fransız ekolünü benimsetmeye çalışmıştır. Bunu kısmen de başardıklarını söyleyebiliriz bilhassa bu dönem için.


    Cumhuriyetin etkisine tekrar dönecek olursak manevi değerlerin ve bu değerleri ortaya koyan kıymet hükümlerinin genellikle dinler tarafından getirildiği sosyolojide kabul edilmiştir.Zira, insan hakları, demokrasi,eşitlik adalet, hürriyet kavramları ve bunları hedef tutan değer hükümleri, dini mahiyette olmak üzere ortaya konulmuşlardır. Sosyolojik gerçekler ve hatta İslamiyetin getirdiği kıymet hükümleri ile kesinlikle çatışmamaktadır.çoğu kıymet hükümlerimiz, hem İslam köklüdür, hem de modern sosyolojinin görüşlerine tam olarak uygundur(KURTKAN, A. 1984).


    Manevi kültürü sağlam olan milletler (uzun bir sürede) maddi kültürü kuvvetli olan milletlerden üstün hale gelirler(KAPLAN, M. 1976).

CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRK TOPLUMUNDA FELSEFE

    Prof. Dr. B. Suat ÇAĞLAYAN’ a göre; “Demokrasi ve insan kavramları felsefeden uzak kaldıkça aldatıcı sözler olmaktan öteye geçemezler. Bu kavramların doğru tanımına, gerçek içeriğine ‘felsefe’ ile ulaşılır.”

    Aydınlanmacı felsefe, pozitivizm, evrim felsefesi ve maddeci felsefe, Tanzimat’tan beri aydınlarımızın ilgi alanındaydı. Meşrutiyet’ in son yıllarına gelince, olup biteni yorumlamak, bir yönden de düşüncenin yol göstericiliğinden yararlanma isteği insanların felsefeye ilgisini her zamankinden daha fazla arttırdı.

    Türkiye’deki çağdaşlaşma etkilerinin başladığı yıllara baktığımızda daha çok çeviriler bulunmaktadır. 19, yüzyıldaki ilk çevirilerin felsefeyle ilgili oluşu da dikkat çekicidir. Hilmi Ziya ÜLKEN’ in Türk Tefekkür Tarihi, İsmail Habib SEVÜK’ ün Avrupa Edebiyatı ve Biz isimli kitaplarla Batı felsefesi toplumumuzda filizlenmeye başlamıştır(KAYNARDAĞ, A. 2002).
Kültürümüzde tefekkür ve felsefe büyük bir yere sahiptir.Mevlana Celaleddin-i Rumi’den tutalım, Yunus Emre’lere, Hacı Bektaş Veli’lere hatta Gazali’ ye. Bu büyük isimler sadece dn üzerine gitmeyip, ilahiyat, yaratılış, insanın yaşama gayesi gibi birçok alanda derin düşünceler ve yorumlarıyla toplumumuzun yapısını şekillendirmiş, bir kıvam vermiştir.

    Cumhuriyet Dönemini ele aldığımızda o dönemdeki felsefi akım ve kültürümüzdeki, değer ve inançlarımızdaki felsefe zaman zaman çelişmeler göstermiştir. Bu durum toplumsal yapıda bir ayrımlara sebebiyet vermiştir. Aynı zamanda bu dönemde yapılan tekke ve zaviyelerin kapatılması gibi devrimlerle bu ayrımı gün yüzünden çekilmeye çalışılmış ve sosyal düzende bir homojenlik sağlanmaya çalışılmıştır.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRK EDEBİYATI

    Milli edebiyat sanatçılarının, Cumhuriyetin ilk yıllarında en önemli eserlerini vermeleri nedeniyle Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı ile Milli Edebiyat arasında bariz bir ayrım yoktur.
   

    Cumhuriyetin ilanıyla çok hızlı bir şekilde yapılan devrimler, Türk aydını takip etmekte zorlandığı bir siyasi değişim yaşamıştır. Latin harflerinin kabulü, eski yazı ve yeni yazı kargaşası ortalığı karıştırmıştı.

    Cumhuriyetin ilanından sonra edebiyatımız, çağdaş anlayışlar doğrultusunda gelişmesinin başarıyla sürdürmüştür. Bu yıllarda Kurtuluş Savaşı’nın etkisiyle edebiyatta genel olarak Anadolu’ya bir yönelme başlamıştır.


    Cumhuriyet devri edebiyatının ilk dönem eserleri değişen siyasi, sosyal ve kültürel çevrenin etkilerini taşıyor. Dildeki sadeleşme hareketi gerçekleşmeye başlamış, aruz bırakılıp hece ölçüsüne geçilmiş, şiirde ve düz yazıda toplumun her kesiminden gelen sanatçılar sayesinde konular oldukça genişletilmiştir. Edebiyatımız bu dönemde toplumcu bir karakter kazanmış, gerçekçi bir anlayış güdülmüştür.


    Cumhuriyetin kuruluşuyla, II. Dünya Savaşı yılları arasında eser veren şair ve yazarlar genellikle daha önceki Milli Edebiyat akımının etkisiyle tam anlamıyla ‘yerli’ ve ‘halka doğru’ ; veya Batının özellikle Fransız Edebiyatı’nın etkisinde kişisel yollarında yürümüşlerdir. Toplumsal yapının diğer öğelerinde de görüldüğü gibi edebiyatta da yoğun bir batılılaşma çabası olmuştur.Bunlarla birlikte yeni kurulan devlet ile yapılan bazı devrimleri halka tanıtmak ve benimsetmek görevi Cumhuriyet Dönemi sanatçılarına düşmüştü. Sanatçı, siyaset ile halk arasında bir köprü olup, devrimleri yorumlamış, açıklamış ve savunmuştur.Yeni dil ve eski dil tartışmaları Cumhuriyet ile noktalanmış, siyasi güç, olayı tekeline almış ve Türk Dil Kurumu’nu kurarak dilde geri dönülmez bir yenileşme yoluna gidilmiştir. Bunun abartılı örnekler de gösterilerek Türkçe’ nin kendimize yabancılaştığı da görülmektedir(KAPLAN, M. 1976).


    Önümüzdeki bölümde de Giresun İli üzerinden Cumhuriyet Dönemi’ndeki sosyo-kültürel açıdan değişmeler inceleyeceğim.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE AİLE HAYATI


    Cumhuriyet Döneminin ilk yıllarına bakıldığında, ekonomik ve toplumsal yapı kırsal ekonomiye dayalıyken geleneksel geniş aile ve ataerkil geniş aileler egemen durumdaydı. Kentleşme yaygın olmayıp, nüfus daha çok kırsal kesimde yoğunlaşmıştı.Yeniden yapılanma dönemi olması nedeniyle aile açısından fazla çeşitlenmelerin olmadığı, yozlaşmanın görülmediği, devrimlerin yerleşmekte olduğu, çağdaş toplum olma çabasının yoğunlaştığı bir dönemdi. TEZCAN’ a göre; “Aile yapısında nispeten istikrarlı bir dönem yaşanmıştı.” Ayrıca yeni bir toplum olarak nüfusun artması isteniyor ve teşvik ediliyordu(TEZCAN, M. “Cumhuriyetten Günümüze Türk Ailesinin Dünü, Bugünü, Geleceği”).
 Yrd. Doç. Dr. Sadık SARISAMAN’ a göre; “1920’li yıllardaki ekonomik problemler nedeni ile boşanma oranının yükselmeye başladığı görülüyor.”

CUMHURİYET DÖNEMİNDE SOSYAL HAYATTAKİ DEĞİŞMELER

    SARISAMAN’ ın analizine bakacak olursak; giyim-kuşam olarak inceleyeceğim. Köylü kadınlar peçeli ve çarşaflı iken şehirli kadınlar modern bayanlar ve bayan öğretmenler başı açık, şapkalı ve fularlı olup etek-ceket giymekteydiler.Erkeklerin kıyafetlerine bakıldığında; modern erkekler takım elbise giyiyorlar ve papyon takıyorlardı. Resmi görevdeki öğretmen ve memurlar ile işadamları ve öğrenciler papyon yerine kravat takıyorlardı.Giresun İlinde 1927 yılından itibaren balolar tertip edilmeye başlanılmıştır. İlk defa şehir bürokrasisinin katılımıyla gerçekleşen yılbaşı kutlamaları düzenlenmiştir.Görüldüğü gibi sosyal hayatta da batılılaşmanın etkileri yoğun olarak hissedilmekte giyim-kuşam, yaşayış biçimi olarak doğrudan bir yönelme, bir meyil söz konusu olmuştur(SARISAMAN, S. 1999).

CUMHURİYET DÖNEMİ TOPLUMDA KADININ YERİ

Prof. Dr. Mahmut TEZCAN’ a göre; “Laikliğin yerleşmesine çalışılan bir dönemdi. Bu nedenle laikliğe ters düşen dincilikle, bağnazlıkla, gericilikle mücadele edilmişti. Kadının topluma katılması çabaları ve kadının eğitimi gibi konular oldukça zaman almıştı.” Çağdaş toplumlardaki aile yapısı model alınarak ailedeki geleneksel öğelerden uzaklaşılıp, yeni, çağdaş bir aile yaşantısı hedeflenmiştir.Ayrıca bu dönemde çıkarılan Türk Medeni Yasası ile aile yaşamı demokratikleştirilip, kadın, erkekle eşit hak düzeyine yükseltildi.Giresun’da ilk defa Mayıs 1926’da bir kadın tarafından konferans verilmiştir. Diğer taraftan da 1928 yılı içerisinde Milli Eğitim Müdürlüğü makamına Neyyire Hanım getirilmişti(SARISAMAN, S. 1999).Batılılaşmanın da etkisiyle kadının toplumdaki ağırlığı daha da artmış, ataerkil toplum yapısı değişime mahkûm olmuştur. Bunun sonucu olarak da maalesef toplumumuzdaki boşanma oranlarında artışlar meydana gelmiştir.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE DAVRANIŞ BİÇİMLERİ VE TOPLUMUN NORMLARI


    İnsan ilişkileri bakımından davranışlarda önce akrabalar, sonra komşular, sonra da köyün halkı önem kazanır. Dayanışma bu sıralamayı takip eder. Kasabalarda da akrabalığa dayanan dayanışma en önde yer almaktadır. Kentlerde geleneksel akrabalık dayanışmanın yanı sıra, kişisel tercihe dayanan dayanışma en önde yer almaktadır. Kentlerde geleneksel akrabalık, dayanışmanın yanı sıra, kişisel tercihe dayanan çeşitli formel dayanışma türleri gelişmiştir. Bunlara çeşitli meslek kuruluşları, dernekler, gönüllü teşekküller, kulüpler örnek verilebilir(BAŞARAN, F. 2004).


    Eğitim ve ekonomik durumları yüksek olan memur ve serbest meslek sahipleri daha çok modern davranış içindeydiler. Kentlerde orta tabaka daha geleneksel tutum ve davranışlara sahipken alt tabakada ise bilhassa kadınlar iş hayatına katıldıkça, geleneksel davranışlarda kopmalar daha çok görülmektedir. Sadece imam nikahı ile yapılan evlilikler kent ve kasabalarda yok denecek kadar az olup en yaygın davranış hem imam nikahı hem de resmi nikahın birlikte yapılmasıydı.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE İÇ VE DIŞ GÖÇLER


1950’lerde tarıma yeni teknolojinin girmesi ve artan nüfus dolayısıyla, fazla gelen işgücü hızla kentlere yerleşmeye başlamıştır. İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentler metropol haline gelmiştir.
1960’da Türkiye dış göç olayına ilk kez bankacılık yapmıştır. Bu göçler, her yıl yüz binlerin üstünde işçiye olanak sağlayan, memlekete bol döviz getiren ve giden göçmen ailelerin geçimini güvence altına alan, ülke ekonomisine olumlu katkı yapan bir olay olarak önem kazanır(BAŞARAN, F. 2004).


Özellikle Almanya’ya gönderdiğimiz işçilerimiz orada da büyük bir yerleşke oluşturmuş, Türkiye’deki toplumsal yapıya farklı ekoller kazandırmışlardır. Genel düşünce ve davranışlarda zaten zamanla değişen toplum yapısına renkli bir kapı açarak bu durumu popülerleştirmiştir. Yerli halk gözünden duruma bakacak olursak da ‘alamancı’ diye tabir edilen göçmenlerimize bakış çok da hoş olmamasına rağmen nispeten bir imrenme de açık bir şekilde görülebiliyordu.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE SINIFSAL YAPI VE SİYASAL DAVRANIŞLAR

    Dr. Muzaffer SENCER’in İstanbul üzerinden yaptığı bir analize göre, birbirine uygun düşen subjektif ve objektif nitelikleriyle bir sınıfsal yapı oluşmuş olmakla birlikte, siyasal ideoloji tam anlamıyla sınıfsal yapıya göre biçimlenmemiş, başka bir deyişle siyasal parti tercihleri sınıfsal yapıyı düşeyliğine kesmiştir. Kısacası her iki ölçütle elde edilen sınıfsal yapıda da, her sınıf içinde, siyasal tercihlerin genellikle farklılaşmadığı, aşağı yukarı benzer dağılımlar gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu durum, yeni oluşmakta bulunan ve dinamik bir hareketlilik süreci içinde olan sınıfsal yapısının, eğilim halinde belirmekle birlikte henüz ideolojik veya sınıfsal bir bilinçliliğe tam karşılık olmadığını göstermektedir(SENCER, M. 1974).

SONUÇ

    Bu araştırmada 1923-1950 yılları arasında Türkiye’deki toplumsal yapıyı İstanbul, Giresun gibi illeri de referans alarak manevi değerler, davranış tarzı, normlar, ideolojiler gibi öğeleri de inceleyerek çözümlemeye çalıştım.

    Osmanlı Devleti’nden nu yana süregel batılılaşma hareketiyle zaten değişen toplum yapısında ciddi bir yönelme görülmekte. Harf inkılâbı, şapka kanunu gibi inkılâp ve kanunlarla, devlet gücüyle, sağlanmaya çalışılmış, büyük ölçüde de başarılı olunmuştur.

    Yaptığım bu incelemelerde Türk toplumundaki değişim Osmanlı Devleti’nden, günümüze tam manasında Cumhuriyet Dönemiyle(Geçiş Dönemiyle) deri değiştirmiş. Kendi kültürümüzle, batı kültürünü harmanlayıp modern çağ toplumlarına ayak uydurulmuştur.


 
KAYNAKÇA


SARISAMAN, Sadık, Cumhuriyetin İlk Yıllarında Giresun, İstanbul 1999
KURTKAN, Amiran, Türk Milletinin Manevi Değerleri, İstanbul 1984
KAYNARDAĞ, Arslan, Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Felsefe, Ankara 2002
SENCER, Muzaffer, Türkiye’de Sınıfsal Yapı ve Siyasal Davranışlar, İstanbul 1974
BAŞARAN, Fatma, Geçiş Döneminde Türkiye, Ankara 2004
KAPLAN, Mehmet, Kültür ve Dil, İstanbul 1976
TEZCAN, Mahmut, Cumhuriyetten Günümüze Türk Ailesi, Ankara
TEZCAN, Mahmut, Türk Ailesi Antropolojisi, Ankara 2000
KAĞITÇIBAŞI, Çiğdem, İnsan, Aile, Kültür, İstanbul 1990

4 Ağustos 2013 Pazar

TERÖR & EKONOMİ İLİŞKİSİNİN TOPLUMSAL YAPIYA ETKİSİ


   Özet

Terör kelimesinin akıllardaki ilk karşılığı korkudur. Terör örgütünün amacı da insanları korkutarak illegal faaliyetler gerçekleştirmektir. Ülkemiz uzun yıllar boyunca terörle mücadele içindedir. Terör ülkemizin bütçesine getirdiği yük nedeniyle ekonomik kalkınmamızın önündeki en büyük engellerden biridir. Bugün terörün ülkemize maliyeti milyar dolarları bulmaktadır. Terör finansal desteğini uyuşturucu ticareti, haraç ve sahtecilik gibi yasa dışı yollardan sağlamaktadır. Terör insan kaynağını karşılayabilmek için ise insanların ekonomik yoksulluklarından yararlanır. Terörün faaliyet alanı içerisinde bulunan doğu illerimizdeki yatırım, batı illerine oranla daha düşüktür. Bunun en büyük nedeni PKK terör örgütünün yatırımı engelleyerek bölgenin toplumsal yapısını bozmaya çalışmasıdır. Terörün önlenebilmesi için halkın bilinçlendirilmesi, toplumsal yapının temel unsurları korunmalıdır. PKK terör örgütü özellikle insanların ekonomik yoksulluklarını kullanarak toplumsal yapıyı bozmaktadır. Bu sebeple insanlar ekonomik bakımdan belli seviyeye çıkarıldığında terör örgütünün propaganda malzemesi ortadan kalkmış olacak ve toplumsal yapıda düzen sağlanmış olacaktır.

  1.GİRİŞ

 
Terör faaliyetleri insanlığın başlangıcından günümüze ülkeler için ciddi problemlerin oluşmasına neden olmuştur. Ekonomilerin baş döndürücü hızı içerisinde pay sahibi olmak isteyen illegal yapılanmalar, terör örgütleri vasıtasıyla bu amaçlarına ulaşmaktadırlar.

Dünya üzerinde gerçekleştirilen terör faaliyetleri incelendiğinde mali açıdan büyük paralar gerektiren bu faaliyetlerin finansmanı konusu önemli bir konuma gelmiştir. Terör eylemleri bireysel hakların kullanımını tehlikeye sokarak, toplumdaki siyasi, ekonomik ve sosyal yapının bozulmasına sebebiyet vermektedir. Ülkemizin de uzun yıllar mücadele içinde olduğu terör, sosyal hukuk devletinin ve demokrasinin karşısında en güçlü tehlikelerden birisidir. Türkiye sahip olduğu aktif nüfus ve doğal zenginlikler nedeniyle dünya devletleri içinde önemli bir yere sahiptir. Bu sebeple ülkemiz terörle mücadele içindedir. Terörün bütçeye getirdiği ekstra yük nedeniyle Türkiye’nin büyüme hızı yavaşlamaktadır. Terör nedeniyle doğu bölgemize yapılan yatırımlar sekteye uğramaktadır. Terörün yapılan yatırımı engellemesi toplumsal yapıyı bozmakta ve bölgenin kalkınmasını engellemektedir.

1.1. Terör Ve Terörizm Kavramı


Günümüzde terör ve terörizm kavramlarının gündelik, siyasal ve akademik dilde her zaman aynı anlamı ifade eden kavramlar olmadığı görülmektedir. Ayrıca üzerinde uzlaşılmış evrensel bir terör ve terörizm tanımının da yapılamadığı görülmektedir. Bunun nedeni teröre maruz kalan ya da terörle mücadele eden devletlerin, hareketlerine meşruiyet kazandırmak için terör ve terörizm kavramlarını kendilerine göre yorumlamalarıdır. Terör ve terörizm üzerine çok sayıda farklı tanımın ya da anlamı konusunda farklı yorumların bulunması ilk başta eleştirilecek bir konu gibi gözükmektedir. Ancak, bütün bu tanımlardan ve yorumlardan terörün farklı bir yönünün ve kapsamının da bulunduğu anlaşılmaktadır (ÖRGÜN, 2002:78). Terör kelimesinin zihinlerimizdeki ilk karşılığı “Korku” dur. Eski Türkçe’deki karşılığı olan “tedhiş’de, yine Arapça kökenli “dehşet” kelimesinden türetilen şiddetli korku anlamına gelmektedir.

1.2. Terörün Maliyeti

Terörün Türkiye‘ye toplam maliyetinin 21 katrilyonu ( 21 milyar Türk lirasını ) geçtiği belirtilmektedir. (SEVİŞ, 1999)Terörün ülkemize yıllık direk maliyeti 100 milyar Türk lirası iken dolaylı maliyeti 300 milyar Türk lirasını aşmaktadır. Teröre harcanan bu para ile 7 tane GAP, 75 tane Atatürk barajı ve 350 tane boğaz köprüsü yapılabilmektedir. (ERGİN, 2013) Terör devlete getirdiği ekstra borçlar nedeniyle faizlerin artmasına neden olarak dolaylı maliyetini katlamaktadır. Ayrıca doğudaki yatırımları engellemesi istihdamı sekteye uğratarak bütçeye zarar vermektedir.

1.3. Terörün Mali Kaynakları

1.3.1. Dış Yardımlar

Yıllar boyunca terörizm, bazı devletlerin doğrudan veya dolaylı olarak kullandığı bir dış politika aracı olmuştur. Terör örgütlerinin büyümesinde dış desteğin büyük payı bulunmaktadır. Dış desteği olmayan bir terörün faaliyetlerini sürdürmesi ve ihtiyaçlarını karşılaması zordur. Terör örgütlerine destek veren ülkeler örgütlere, sığınma hakkı vererek, dernek, yayın organı gibi yan kuruluşlar açmasına izin vererek, kamp silah, cephane ve mühimmat yardımı yaparak, barınma, giyecek, yiyecek gibi lojistik imkan sağlayarak yardımda bulunmaktadır. Özellikle PKK terör örgütünün kurulduğu yıllarda doğrudan parasal olarak yapılan yardımlar halen devam etmekte fakat ABD'ye yapılan terör örgütü saldırısı sonucu terör anlayışının farklılaşması ve günümüzdeki yeniden yapılanmalar sonucu yerini kısmen dolaylı yardımlara bırakmıştır. Bu dolaylı yardımlar ise yandaş devletlerin topraklarında barınma izini, terör örgütü üyelerine verilen eğitimler şeklinde sıralanabilir. Yakalanan teröristlerin ifadelerinden Türkiye ve çeşitli Avrupa ülkelerinden Yunanistan'a gönderilen PKK terör örgütü üyelerinin bu ülkede patlayıcı madde eğitimi aldıkları anlaşılmaktadır. (BAN, 2011)

1.3.2. Uyuşturucu Ticaret

Para karşılığı takası mümkün, üretimi zahmetsiz, pazarlama ağı kolay bir mal olan uyuşturucu terör örgütleri için önemli bir gelir kaynağıdır. Türkiye'nin jeopolitik konumu düşünüldüğünde, Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan Türkiye'nin, Orta Doğu'dan Avrupa ülkelerine yapılan uyuşturucu ticareti için uygun güzergâha sahip olduğu görülmektedir. PKK terör örgütü ülke içindeki uyuşturucu faaliyetlerini her aşamasında rol alarak organize etmektedir. (UYAR, 2008: 56) PKK’nın uyuşturucu ticareti yaptığı uluslararası raporlar ve Türkiye de yakalananların ifadelerinden anlaşılmaktadır. Almanya’nın Bremen ve Hamburg esrar ve eroin kaçakçılığının büyük çoğunluğunu PKK militanlarının oluşturduğu ortaya çıktı. Uyuşturucudan elde edilen gelirin direk olarak PKK ya gönderildiği belirlendi.(DEMİREL, 1996: 52) Zamanın Kaçakçılık ve İstihbarat Hareket Dairesi Başkanı Haluk BAHÇEKAPILI yaptığı açıklamalar ile PKK’nın uyuşturucu bağlantısını ortaya koydu. 1992 Aralık ayında yaptığı açıklamada Avrupa da ki uyuşturucu kaçakçılığının %80’inin PKK tarafından kontrol edildiğini söyledi. Avrupa ya giden tonlarca eroinden elde edilen gelirin büyük bölümünün ise PKK ya aktarıldığını söyledi.

 1.3.3. Haraçlar Ve Bağışlar

Terör örgüt üyesi olmayan ve örgütle bağlantısı bulunmayan kişiler gönüllü olarak veya duyulan korku nedeniyle terör örgütlerine maddi yardımda bulunulabilir. Bu bağış veya yardımlar doğrudan nakit olarak yapılabileceği gibi temel ihtiyaçları karşılama şeklinde de yapılabilir. Örgütlerce haraç toplama, koruma, zarar vermeme, tehdit gibi yöntemlerle gerçekleştirilmektedir. Bu konuda vergi adı altında kişilerden zorla para toplamaya da rastlanmaktadır. (MASAK,2013)

1.3.4. Sahtecilik

Günümüzde baskı teknolojisinin de ilerlemesi ile para basımı için gerek duyulan araç ve gereçler kolaylıkla elde edilebilmektedir. Terör örgütünün ihtiyaç duyduğu kaynak sahte para basılıp piyasaya sürülerek sağlanmaktadır. PKK terör örgütü hayatımızın her alanına girerek kendisine para kaynakları yaratmaktadır. Sahtecilikten elde edilen gelir PKK ya mali kaynak oluşturmaktadır. (BAN, 2011)
 

 1.4. PKK’nın İnsan Kaynağı

Sosyo-Ekonomik gelişmenin kuvvetlendirdiği sosyal gruplar, toplum yönetiminde güçleriyle orantılı olarak etkin olmak isterler. Bu hak kendilerine verilmediği takdirde propagandaları doğrultusunda toplumun yapısını bozmak için zorlarlar.(DENKER, 1997:18) Toplum tabakaları arasında sosyal uçurumun derinleştiği bir ortamda çaresiz kalan insanlar yasa dışı yollara veya terör örgütüne yönelebilmektedir. Bu eğilim daha çok gençlerde görülmektedir. (BÖLÜGİRAY, 1996:118) Ekonomik yoksulluk ve yüksek orandaki işsizlik PKK ya bolca insan kaynağı sağlamıştır. PKK etnik Kürt kimliği üzerine propaganda yaparak özellikle ekonomik yönden yoksul ve işsiz Kürt gençlerini kadrolarına katmıştır. İşsiz ve ekonomik durumlarından memnun olmayan gençler şiddetle başarı sağlayabileceği yönünde bir kanıya varmış ve bu da PKK’nın eylemleri için kolayca insan kaynağı sağlayabileceği bir ortam yaratmıştır. (GÜRSES, 2001: 91) Zor ekonomik şartlar, bu şartlar içinde yaşayan insanları maddi yönden etkilediği gibi psikolojik yönden de etkiler. Bu şartlar bir alt sınıf oluşturabilir. Bu insanlar medeni haklardan yoksun gecekondu mahallelerinde yaşadıklarından dolayı terör örgütü bu zor şartları propaganda malzemesi yaparak özellikle genç kesimi rahatça kandırabilmektedir. PKK insan kaynağı olarak özellikle eğitim verilmemiş insanları seçmektedir. Çünkü eğitim verilmemiş insanlar ekonomik bahanelerle kandırılmaya müsaittirler. (DENKER, 1997: 10)

1.5. PKK’nın Doğu Yatırımına Etkisi

Kalkınma ve gelişme için huzur ve güven ortamı gereklidir. Doğuda bu ortam ancak PKK’nın temizlenmesi ile mümkündür. PKK bölgeye hizmet sunmak için yapılan çalışmaları engellemektedir. (BUDAK, 1994:232)

 Binali Yıldırım’a göre, Kürt sorununu PKK sorunundan ayıracak ve çözecek en önemli faktörlerden biri Doğu ve Güneydoğu’ya yapılan yatırımlar. Bölgelerarası farkı süratle ortadan kaldıran bu yatırımlardan en fazla PKK rahatsız oluyor ve bunları engellemeye çalışıyor.“PKK, şantiyeleri bu yüzden basıyor. İş makinelerini yakıyor. Şimdi Yüksekova’ya, Şırnak’a, Bingöl’e, Iğdır’a havaalanı yapıyoruz. PKK, Şırnak Havaalanı şantiyesine saldırdı. Çünkü biliyor ki, havaalanı ve diğer altyatırımlar, ellerinden propaganda imkânını alıyor. İhmal edebiyatı yapamıyorlar. Vatandaş, yatırımlardan memnun oluyor. Batı’da ne varsa doğuda da o var. Bir ilde havaalanı olunca o il birinci lige çıkıyor. Bu nedenle PKK’yı en fazla bizim bu yatırımlarımız korkutuyor, ürkütüyor. Vatandaş hizmetten, hizmete ulaşabilirlikten, havayolundan, demiryolundan, bölünmüş yoldan, internet hizmetinden, sağlık hizmetinden memnun.”(YILDIRIM, 2012)

Doğuya yatırım yapma amacıyla ayrılan pay terörü önlemede kullanıldı. Terörü önleme amacıyla ayrılan pay GAP için ayrılanın 5 katı gibi bir rakamdır.(KILIÇ, 1995)

1.6. Terörün Önlenmesi

Terörün önlenmesi, örgütün üye kazanımını engellemek ile mümkündür. İyi bir suç önleme politikası ile sosyal ve ekonomik önleme tedbirlerine başvurarak terörün yeni üyeler kazanmasını engellemek mümkündür. Bölge halkının terör örgütüne yapacağı yardımların önlenebilmesi için halkın bilinçlendirilmesi özellikle milli birlik ve beraberlik duygusunu geliştirilip, toplumsal yapıda düzenin sağlanması için öğretmen, din adamı ve ilgili kurumlara da görev düşmektedir. (DENKER, 1997:182)

1.7. Terör, Ekonomi Ve Toplumsal Yapı

Sosyal yapı; “ekonomi, eğitim, aile, din, siyaset gibi temel sosyal kurumların karşılıklı ilişkilerinden oluşan bir bütünlüktür. Sosyal yapıda önemli olan unsur karşılıklı ilişkilerdir. Bu bakımdan sosyal yapı, toplumsal ilişkiler bütünü ve bu ilişkilerin istikrar göstermesi olarak tanımlanabilir” (KIZILÇELİK-ERJEM, 1994:506).

Terör, sosyal bir yapıdır. Sosyal olaylarda yapılacak değerlendirme ve yorumlar da sosyal içerikli olmalıdır. Terörizm, uygulayıcılarına göre suça adil bir cevaptır, adaletin saldırgan bir biçimidir ve onun sosyal kontrolüdür. 1990’lı yıllara kadar asayişe karşı fiiller olarak algılanmış olması, ülke olarak alınması gereken sosyal tedbirlerin gecikmesine, bizi bekleyen sorunların doğru teşhis edilememesine neden olmuştur. Terör örgütlerinin en büyük silahı olan korkutma, yıldırma, sindirme faaliyetlerinin tamamını toplumsal yapıya yönelterek toplumu adeta esir almak istemektedir. Bunun için de hiçbir kural tanımadan eylemlerini en şiddetli bir şekilde gerçekleştirmeye devam eder. Terör örgütleri, bir toplumun sosyal omurgasını oluşturan ekonomi, aile, eğitim, din, siyaset, kültür gibi temel sosyal kurumları, kısa sürede istedikleri yönde değiştirmeleri mümkün olmadığından dolayı, eylemleriyle öncelikli olarak bu kurumları yıpratmaya çalışır. Nitekim terör örgütlerinin genelde ekonomik değeri olan tesislere, din ve eğitim kurumlarına yönelik eylemler gerçekleştirdikleri bu güne kadar gerçekleştirilen eylemlerde görülmektedir (SEVİŞ, 1999).

İnsanların yaşamlarını düzenli bir şekilde sürdürebilmesi için ekonomik durumlarının yeterli seviyede olması gerekmektedir. PKK’nın faaliyet alanları içinde bulunan doğu illerimizde yatırım diğer batı illerine oranla daha düşüktür. Buna bağlı olarak ta insanlar arasında ekonomik uçurumlar meydana gelmektedir. Bu ekonomik uçurumlar insanları terör örgütünün açık hedefi haline getirmektedir.

Terör örgütleri insanları ekonomik yoksulluklarını kullanarak örgüt sempatizanı yapmaya çalışmaktadır. PKK özellikle yatırımın doğu illerine yapılmadığına vurgu yaparak toplumsal yapıyı bozmaya çalışmaktadır. Ancak doğuya yapılan yatırımları engelleyen bizzat terör örgütüdür. PKK’nın yatırımı engellemesinin sebebi yaşam kalitesinin yükselmesini istememesindendir. Doğuya yatırım yapıldığında doktor, öğretmen ve polis gibi toplum yapısının temel unsurunu oluşturan kişilerin atamaları daha kolay yapılabilecektir. Buna bağlı olarak toplumun refah düzeyi de artacağından, terör örgütü insanları kandırabilme yetisini kaybedecektir. İnsanlar daha bilinçli olacak ve terör örgütünün onlara vaat ettiği hayata ihtiyaçları kalmayacaktır. Bu sayede terör örgütünün insan kaynağı kesilmiş olacaktır. İnsan kaynağından yoksun bırakılan terör örgütü zamanla gücünü kaybedecek ve sonunda yok olacaktır. Terör örgütünün bölgeden çekilmesi ile yatırımlar daha da artacaktır. Batı illeri ile doğu illeri arasında ekonomik eşitlik sağlandığında terörün propaganda malzemesi yapabileceği bir unsur kalmamış olacaktır. Bu sayede toplumsal yapıda düzen sağlanmış olacaktır. 

                     

                                           Kaynakça

 Ban, Ünsal (2011). ‘PKK Terör Örgütünün Para Kaynakları’ Bugün Gazetesi (13.11.2011)

 Bölügiray, Nevzat (1996). Anarşi Ve Terör Nasıl Önlenir, İstanbul: Tekin Yayınevi

 Budak, Nazım (1994). Varlığımızı Hedef Alan Tehdit (Bölücü Terör), İstanbul: Boğaziçi Yayınları

 Demirel, Emin (1996). PKK, İstanbul: Özyurt Matbaası

  Denker, M.S (1997). Uluslararası Terör Türkiye Ve PKK, İstanbul:Boğaziçi Yayınları

  Ergin, Osman (2013). ‘Terör Ve Ekonomi’ Nehir Gazetesi (05.02.2013)

 Gürses, Emin (2001). Ayrılıkçı Terörün Anatomisi IRA-ETA-PKK, İstanbul: Bağlam Yayıncılık

 Kılıç, İrfan (1995). ‘Ekonomiyi Terör Bitiriyor’, Aksiyon Dergisi Yıl 2, Sayı 11

 Kızılçelik, Sezgin-Erjem, Yaşar (1994). Açıklamalı Sosyoloji Sözlüğü, İzmir: Saray Medikal Yayıncılık

 Masak, (2013), Terörün Finans Kaynakları, http://www.masak.gov.tr/tr/terorun-finansmani/genel-bilgi/terorun-finans-kaynaklari.aspx (erişim tarihi:05.03.2013)

 Örgün, Faruk (2002). ’11 Eylül, Küreselleşen Terör Ve Medya’ Hatay Polis Dergisi, Yıl 5, Sayı 5

 Seviş, Enver (1999). ‘Terörün Faturası 21 Katrilyon’ Cumhuriyet Gazetesi. (04.07.1999)

Uyar, Tulga (2008). Terörle Mali Ve Hukuki Mücadele, Ankara: Adalet Yayınevi

Yıldırım, Binali (2012). Yatırım PKK’yı Korkutuyor, Milliyet Gazetesi (09.03.2012)