Mert EYGİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mert EYGİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Mert Eygi-Zamanımız Kıymetli, Boşa Geçirmeyelim

Şuan pek çok öğrenci yaz tatilinde. Bazılarımız yaz okulunda . Bu yaz okullarındaki çoğu kişi başarısız oldukları dersin okulunu uzatmasına engel olmak için yazın bu sıcağında üstüne bir de para vererek ders almakta.Tabi bir kısımda üst dönemlerinden bazı dersler almakta ileriyi garanti altına alabilmek için, rahat edebilmek için. Toplam yaz okulu süresi(en azından benim üniversitem için) 6 hafta. Bazı kesim öğrencilerin de stajları var tabi. Ama onun da süresi kimi okullarda 20 iş günü kimi okullarda 30 iş günü. Yani en fazla 6 hafta buda. Peki, yaz tatili süresi ne kadar? Sanıyorum o da 14 hafta civarı (tabi bu da üniversiteden üniversiteye fark gösterebilir ama aşağı yukarı bu kadar). Koskoca yaz ne yaz okulu ne de stajı olmadan geçiren de pek çok insan var ama diyelim ki birine sahip bir kimse 14-6 = 8 haftalık yani tam tamına 2 aylık bir tatil dönemine sahip. Peki bu süreç ileriyi düşünen bir kimse için tatil adına fazlası ile uzun değil mi? Bu 8 haftalık süreci tamamen tatil olarak geçirebilecek kadar zengin mi babamız da bizi mezun olduktan sonra donanımlı olsak da olmasak da bir firmanın başına geçirecek ? Ve ya bizim ilerisi için gerçekten iyi firmalarda iyi konumlara gelmek gibi ideallerimiz yok mu? Ben kendimden örnek verecek olursam , yaz tatiline girmeden önce yazın kendimi geliştirmek için yapmayı düşündüğüm ilk şey bol bol kitap okumaktı.(7-8 tane en azından ) ama ben ne yaptım? sadece 1 buçuk kitap okuyabildim o da tatilin hemen başında..Dönem içinde yazın şunu öğrenirim bunu araştırırım dediğim pek çok teknik konu vardı.şu zamana kadar yaptığım ise teknik anlamda hiçbir şey yok. Etrafımdan da gördüğüm kendini, geleceği için geliştiren pek kimsenin olmadığı. Peki böyle olmasına göz mü yummalıyız? Bizler ilerisi için bir şeyleri kendimiz için yapamazsak başkaları mı bizim için yapacak ?. Ben geçen 1 haftada bazı şeyler yapmam gerektiğini iyice kavradım ve kendimce bir çözüm buldum. Sonuçta yatarak dizi izlemek çok basit ve zevkli . Aynı şekilde uyuyabildiğimiz kadar uyumak da bambaşka bir dünya. Peki biz bu yaz tatilinde bunlardan feragat edip ‘kıçımızı’ nasıl kaldıracağız? J . Cevabı bulması çok zor değil aslında. Kendimize HEDEF(LER) belirlemek. Tabi hedef(ler)i belirlemek de her zaman kolay olmuyor neresinden tutayım neresinden başlayayım gibi sorular insanı hiç başlamamaya itiyor. Ama birazcık doğru kişilerle muhabbet etmek(mesleğinizle alakalı) veyahut internette biraz araştırmalar yapmak size çok rahat bazı hedefler sunacaktır. Hedefinizi bulduktan sonra ise her şey daha kolay olacak. Ve şunu unutmayın; sonuca ulaşana kadar asla yılmayın. Belki çok zorlanacaksınız. Çünkü size öğretilmeyen bir şeyi siz araştırarak öğrenmeye debeleniyorsunuz. Ama Sonucunu düşünün. Sonucunda ortaya çıkardığınız şey tamamen size ait olacak ya da öğrendiğiniz şeyi siz tamamen kendi çabalarınızla öğrenmiş olacaksınız. Bence bu bir hoca yardımıyla öğrenilecek pek şeyden daha kıymetli ve daha kalıcı bir miras geleceğiniz için.



Mert EYGİ
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği
3. Sınıf Öğrencisi


11 Temmuz 2013 Perşembe

Mert EYGİ - #TMMOBaDokunma

Geçen AKP Torba Yasa Tasarısı kapsamında adeta bir son dakika gelişmesi gibi bir anda Gezi Parkı eylemlerini destekleyen Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'nin(TMMOB) “harita, plan, etüt ve projelerine ”belli parasal bedel karşılığında verdiği vize yetkisini elinden aldı. Üstelik bu önergeyi onaylayan milletvekilleri daha 1 gün önce kendi önergelerini, muhalefetin destek vermesiyle, onların önergeleri sanıp reddeden milletvekilleri. Sadece bu konu bile demokrasimizin ne kadar ‘ileri’ olduğunun bir göstergesiyken bir de kalkmışlar siyasi çıkar uğruna TMMOB’nin vize yetkisini ellerinden alıyorlar. Peki, Sayın AKP bu vizeyi Mühendisler ve Mimarlar vermeyecekse kim verecek? Ali Ağaoğlu mu? Devletin bir kurumu verecekse bu yeni bir rant kapısı demek değil midir? parayı ver –ki zaten senin adamın olacak- vizeyi al. Rantın yeterince meşrulaştığı ülkemizde artık rantı denetleyebilmek diye bir şey de ortadan kalkmıştır. Hürriyet Gazetesi yazarı Yalçın Doğan’ın da yazdığı gibi TMMOB kendi içinde demokratik bir yapıya sahip yani yönetici atama ile değil, seçim ile geliyor kurulduğu yaklaşık 60 yıldan beri. Ve yıllardır ele geçiremediği TMMOB’yi bu şekilde kin ve nefret ile etkisizleştirme politikasında bulmuştur çareyi AKP Hükümeti. Bu yapılanlar karşısında TMMOB kesinlikle sessiz kalmamıştır ve sesini çıkartabildiği ölçüde çıkarmakta eylemlerini yapmaktadır. Tabi ki bu önergeyi çıkaranlar hiçbir şekilde kâle almayacaklardır bu olanları ama onlar yine de Tarihe not düşmek adına sorumluluklarını yerine getirmektedirler. Buyurun bu da TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı’ nın TMMOB adına 10 Temmuz 2013 günü yapmış olduğu Basın açıklamasının tam metni;


"TORBA"CI AKP TMMOB‘DEN VE MESLEĞİMİZDEN ELİNİ ÇEK
 Taksim Gezi Parkı direnişinin iktidar üzerinde yarattığı sarsıntının faturasını TMMOB‘ye çıkartmak isteyen AKP, bir taraftan Odalarımızın İstanbul şubelerinin yöneticilerini gözaltına almakta diğer yandan da Meclis Genel Kurulu‘nda görüşmeleri devam eden Torba Yasaya bir gece yarısı operasyonu ile eklediği bir madde ile TMMOB‘nin ve odalarının asli görevi olan mesleki denetimi ortadan kaldırmaktadır.
Meclis içtüzüğüne aykırı olarak önergenin tamamı okunmadan Genel Kurul‘da kabul edilen 3194 Sayılı İmar Kanunu‘nun 8. maddesine eklenen bir bentle "Harita, plan, etüt ve projeler; ilgili idare kanunlarında açıkça belirtilen yetkili kuruluşlar dışında meslek odaları dahil başka bir kurum veya kuruluşun vize veya onayına tabi tutulamaz, tutulması istenemez. Vize veya onay yaptırılmaması ve benzeri nedenlerle müellifler ve bunlara ait kuruluşların büro tescilleri iptal edilemez veya yenilenmesi hiçbir şekilde geciktirilemez. Müelliflerden bu hükmü ortadan kaldıracak şekilde taahhütname talep edilemez" düzenlemesi yapılarak, TMMOB‘ye bağlı meslek odalarının meslektaşları üzerindeki denetimi tamamen kaldırılmaktadır.
Kentlerin üzerindeki kirli emellerine, rant oyunlarına engel olarak gördüğü TMMOB‘yi bertaraf ederek kendine "dikensiz bir gül bahçesi" yaratmak isteyen AKP İktidarı, dün gece yarısı yaptığı operasyonla;
-Ülke kaynaklarının talanına karşı çıkan TMMOB‘yi ve bağlı odalarını işlevsizleştirmektedir,
-Kamu kaynaklarının talanını merkezileştirmektedir,
-Yerinden yönetim kuruşları olan belediyeler ve meslek odalarının Anayasa‘ya rağmen hak, yetki ve görevlerini ellerinden almaktadır,
- Mimari projeleri Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamından ve eser olmaktan çıkarmaktadır.
Bir kere daha söylüyoruz;
TMMOB yüreğindeki insan sevgisini ve yurtseverliği, baskı ve zulüm yöntemlerinin söküp atamayacağının bilinci içinde, bilimi ve tekniği emperyalizmin ve sömürgenlerin değil, emekçi halkımızın hizmetine sunmak için, her çabayı güçlendirerek sürdürme yolunda inançlı ve kararlıdır.
TMMOB asla "Padişahım çok yaşa" diyenlerle saf tutmayacaktır, "Kral çıplak" demeyi ısrarla sürdürecektir.

Mehmet Soğancı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı






Mert EYGİ
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği
3. Sınıf Öğrencisi

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Mert EYGİ-Mavi Köşk

Geçtiğimiz hafta benim de kendi üniversitemde bir parçası olduğum IEEE Öğrenci Kolu’nun 11. IEEE Türkiye Öğrenci Kolları Ve GOLD Kongresi ‘ne katıldım ve bu kongre Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde yani yavru vatan Kıbrıs’ta idi. Bu kongre çerçevesinde bizlere son gün Kıbrıs’ın tarihi bazı yerlerini gezdirdiler. Ben de bu yazımda bu tarihi gezi sırasında benim ağzımın açık kalmasına sebep olan Mavi Köşk’ü, nam-ı diyar Kaçakçının Köşkünü yazacağım.

Öncelikle bu köşk kimin köşküdür ve bu köşkü diğerlerinden ayıran özelliği nedir sorularına cevap vermeye çalışayım. Aslen dönemin Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios'un avukatı olan fakat Ortadoğusunun en önemli silah tüccarı olan Rum Paulo Paolides tarafından 1957 yılında yaptırılmış. Bu köşkü de diğerlerinden ayıran şeyler de köşküm mimarisi ve köşkün içindeki ilginç teknolojilerdir. İşin mimarisinin bu kadar önemli olmasının en büyük sebebi ise, yaptığı esas iş olan kaçakçılığın bir gerekliliği olarak, köşk kaçakçılık yapabilmek için mükemmel bir konuma ve görüş alanına sahip olması ve civar bölgelerden mimarisi gereği hiçbir şekilde görülememektedir. Paulo renk takıntısı olan bir insanmış ve misafirlerini gruplandırarak ağırlamaktaymış.Mafya adamları için kırmızı, çocuklar için sarı, diğer misafirleri için ise mavi rengi seçmiştir ve bu renk takıntısını bariz bi şekilde evde görebilirsiniz. Örneğin tavernasında bu 3 renge sahip masalar ve sandalyeleri vardır. Veyahut mafya mevzularının konuşulduğu oda sadece kırmızı renktedir baştan sonra. Paolides aynı zamanda çok fazla sanata düşkün bir kişiymiş ve her odasında birbirinden ilginç tablolar bulunmaktadır. Evin içindeki ilginçlikler ise gerçekten benim nutkumun tutulmasına sebep olmuştur. Aklımda kaldığı ölçüde sizlerle paylaşacak olursam, Paulo kesinlikle çalışırken  yorulmak istemeyen bir kişiymiş ve bu yüzden çalışma koltuğu her ne kadar rahat gibi gözükse de deniz süngerinden özel olarak yaptırılmış ve bu koltuk ısıyla etkileşime girerek yaklaşık 2 saat sonra sem sert bir hale gelirmiş bu sayede de üzerindeki kişinin uykusu gelmezmiş. Ve yine bu alanda bulunan 3 kat elyaftan yapılmış olan evin günümüzdeki tek gerçek perdesinin özelliği ise çok çok büyük ölçüde dışarıdan gelen ses ışık ve ısıyı geçirmemesi.Dinlenme odasında bulunan koltuğu ise tam tersi özellikte olup kişinin dinlenmesini sağlayacak ve uykusunu getirecek bir malzemeden özel olarak yapılmış.Ve eğer yanlış hatırlamıyorsam(başka bir koltuk da olabilir evin içindeki) bu koltuğun içinde kişiye masaj yapan bir mekanizma da mevcut.Evdeki en değerli tablo olarak gösterilen ve paha biçilemeyen Meryem ana tablosunun en büyük özelliği ise tabloya nereden bakarsanız bakın elleri , ayakları ve gözleri size bakmaktadır sizi takip etmektedir..Evde bir mini dolap mevcuttur ki içi sırf aynalarla kaplıdır ve bu aynalar sayesinde içine konulan sıcak şeyler sıcak soğuk şeyler soğuk olarak muhafaza edilebilmektedir.altını çizmek istiyorum hiçbir şekilde elektrik bağlantısı vs olmadan sadece aynalar sayesinde bu gerçekleşmektedir..Evde bulunan çocuk odasının ise en büyük özelliği ise depreme dayanıklı olmasıdır. Bu oda evden bağımsız şekilde tasarlanmış, odanın kirişleri duvarlarla 2cm ayrıktır ve odanın altında raylar bulunmaktadır dayanıklılık için. Yapılan ölçümlerde çok yüksek şiddetli depremlere dayanıklılık göstermektedir. Deprem demişken, evin üst katında bir özel bir mekanizmaya sahip ve ahşaptan yapılmış bir büfe mevcuttur ve bu büfenin üstünde dengeyi simgeleyen bir balerin biblosu vardır. Olası bir sarsıntı anında bu biblo büfenin üstüne düşmektedir ve düştüğü anda büfeden içindeki mekanizma sayesinde ‘güüm’ diye bir ses çıkar ve bu ses evdeki bütün odalardan rahatlıkla duyulur böylece deprem olduğu anlaşılabilinir. Misafirlerin geceyi geçirdiği mavi odada da ise günah çıkarma bölümünde Tokyo’dan getirtilen 9 boyutlu ufak bir ayna vardır ve bu aynaya bakan kişi odaya arkasını dönmesine rağmen odanın tüm köşelerini rahatlıkla görebilmektedir. Paulo ‘nun yatak odasında ise ilgi çekici olan şey yatağının hemen arkasındaki, kendisinin de  74 harekatında kaçarken kullandığı, tüneldir. bu tünel kendisi kaçtıktan sonra bombalara patlatılmış ve tam olarak nereye çıktığı henüz bilinmemektedir. Ayrıca evde 1 adet kasa da bulunmuş. Bu kasadan 20 cent ve 1 adet anahtar çıkmıştır ve anahtarın henüz nereyi açtığı bilinmemektedir. Evde bukelemun derisiyle kaplı olan bir dolap vardır ki bu dolap da özel bir losyon ile silindiğinde mevsimine göre renk değiştirebilme özelliği göstermektedir. Tüm bunlar dışında benim için en çok afallamamı sağlayan ve asla unutamayacağım özellik ise bahçedeki bir noktada konuştuğunuzda sesinizin size ekolu olarak geldiği noktadır. Bu ekoyu sağlayan ise zemindeki döşemenin altının 8 metre uzunluğunda bir boşluğun olması. Bu noktada eve dönük bir şekilde konuştuğunuzda sesiniz yankılı olarak kulağınıza gelmektedir. Bu noktanın dışında ise bu durum çok zayıf bir şekilde olmaktadır. Kendisi Avukat olduğu için duruşmalarından önce burada çalışma yapabilmek için yaptırmış bu noktayı.


Evde daha pek çok detay var anlatmaya değer ama ben açıkçası benim hafızamda yer edenleri ve bana en ilginç gelenleri paylaşmak istedim..Gerçekten de hayal gücümün ne kadar da kısıtlı , sığ olduğunu görmemi sağlayan bu köşkü asla unutamayacağım ve eğer bir gün yolunuz Kıbrıs’a düşerse mutlaka uğramanızı ve gözlerinizle görmenizi öneririm. Ama ola ki yakın bir tarihte böyle bir planınız yoksa buyurun bu da evin videosu, her ne kadar görüntü kaliteli olmasa da fikir edinmenizi sağlayacaktır.. 



 
                                                                                                                                               Mert EYGİ
                                                                                              İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
                                                                                  Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği
                                                                                                                    3. Sınıf Öğrencisi

26 Haziran 2013 Çarşamba

Mert EYGİ-Halk Forumu


Bugün (25 Haziran 2013) İzmir Gündoğdu’da Alsancak İskelesi önünde İzmir Gündoğdu Forumu'nu güçlendirmek adına İzmirli akademisyenler ve öğrencilerin katıldığı HALK FORUM’una katıldım. Birkaç arkadaşımla beraber toplaşıp gitme kararı aldığım için bi yarım saatlik gecikme de yaşasak da oraya vardıktan sonra yerimizi çimlerin üstünde aldık ve sırası ile konuşmak isteyenlerin konuştuğu, içinde bol miktarda tebessüm ve bazı da yeni fikirler barındıran güzel bir 1buçuk saat geçirdik. Üniversiteyi merkeze alan bu forumun ana başlıkları şu şekildeydi ;
- Üniversitedeki her tür iktidar ilişkilerinin tartışılması.
- Üniversite bileşenlerinin sokakla ilişkisinin tartışılması.
- Üniversitenin işlevini yeniden düşünmek.
- Daha sonra neler yapacağız?

            


Ben de not alabildiğim ve duyabildiğim ölçüde(çünkü ne yazık ki sesler bazen anlaşılmadı) sizlerle konuşulanları paylaşmak istedim. Bir Ege Üni. Sosyoloji bölümü okuyan bir öğrenci itaati öğreten süreci öğrenmenin bugün yaşananları üniversitelerde yapılanları anlamamızda çok önemli olacağından bahsetti. İş güvencesinin olmaması ve çok fazla işsizin olması itaatliğe götürdüğünü söyledi. Kadrolaşmanın büyük bir sorun olduğunu dile getirdi. Üniversitedeki ARGE’ lerin sanayi şirketleri amaçları doğrultusunda yönlendirildiğini ve tam olarak bilim yuvası olamadığından bahsetti. Ege Üni’den bir öğretim üyesini en önemli sorunun mobbing olduğunu (en basit tabiriyle bir grup tarafından yapılan psikolojik baskı ) örgütsüzlüğün de buna mahal verdiğini dile getirdi. Bir lise öğrencisi üreme konusunun anlatılmadığından bahsetti bir devlet okulunda. Marmara Üni.’de okuyan bir öğrenci de okullarında sıklıkla Darwin karşıtı konferanslar verildiğinden bahsettikten sonra kendi üniversitesiyle ilgili okullarında kullanılması zorunlu olan(en başta yemekhaneden yemek yiyebilmek için) kredi kartından bahsetti ve o karta her sene 50 lira kart ücreti veriliyormuş.Bunun üzerine forum başkanı, bu kararın kazanılan 2 tane mahkeme kararını ihlal ettiğini ve okulun bu kredi kartlarını toplayıp normal öğrenci kartlarına dönmesi gerektiğinden bahsetti fakat yönetim bu kararları görmezden gelmekteymiş..hiç şaşırmadım..Eskişehir Osmangazi Üni’den bir öğrenci de konuşulması gereken en büyük konunun YÖK olduğuna değindi. YÖK gibi hükümetin dayatmalarını üniversitelere uygulatan bir kurum olduktan sonra üniversitelerin özgürleşemeyeceğinden bahsetti ve ayrıca örgütleşmenin olmadığından bahsetti akademisyenler bazında. Başka bir öğretim üyesi de İTÜ’lü akademisyenlerin oluşturduğu bir platformun olduğundan bahsetti. (http://ituasistandayanismasi.blogspot.com/p/hakkmzda.html linkinde bu oluşumla ilgili gerekli açıklama mevcuttur). Bir EĞİTİMSEN üyesi de sendikaların kasko gibi görülmesinden yakındı. Böyle oluşumların siz varsanız var siz yoksanız yok olduğundan bahsetti ve bu konularda duyarlı kişileri görev almaya çaba göstermeye davet etti. EĞİTİMSEN ‘in yüksek öğretim bürosu 4 5 yıldır faaliyetteymiş ve belli aralıklarla toplanıp üniversitedeki sorunlar üzerine konuşuluyormuş. Bunlardan sonra konu ne yapmalıyıza geldi ve genel anlamda İzmir Ünilerinin birlik içinde olmalarından bahsedildi hem öğrenci hem akademisyen bazında. Bunlar tabi güzel temenniler ama birazcık da soyut temenniler. Benim hoşuma giden somut temenniler de olmadı değil. Bunlardan biri – her ne kadar üniversitelerle alakalı olmasa da gündemle alakalı- İzmir’i sadece Alsancak Karşıyaka Bornova olarak değerlendirmemeliyiz diyen bir arkadaşımızın mesela Ethem Sarısülük için 40’si 52’si yapalım Eski İzmir’e gidelim, Boyakaya , Kale’ye gidelim oradaki insanlara anlatalım Ethem kimdir, neden öldürüldü, öldürülmesine rağmen Polis serbest kaldı.bunları halk görsün.Gerçekten de önemli bu tarz şeylerin yapılması. Bir diğer somut öneri de bir akademisyenden geldi ; (benzeri galiba önceden bir zamanlar denenmiş) bu sene Akademisyenler olarak hangi ünide olursak , hangi dersi veriyorsak olalım dönem başladığında birkaç dersimizi Direniş’e ayıralım. Direniş nedir ne değildir nasıl olmalıdır nasıl yapılır nasıl mücadele edilir.Tarihsel örneklerden bahsedelim bunları anlatalım öğrencilerimize denildi.Ve ayrıca da forum başkanı ortak bir mail ağının olduğunu direnkampusizmir@gmail.com buraya dilek ve görüşlerini herkesin iletebileceğini belirtti.

 Bu çok zevkli forumun sonlarına kalamasam da yine de bulunduğum süre zarfında oldukça hoş vakit geçirdiğimi söylemeliyim ve şunu ekleyeceğim.Eğer yarınlara daha büyük umutlarla bakmak istiyorsak bu Halk Forumlarına gitmeliyiz dinlemeliyiz konuşmalıyız ve çevremizdekilere bu forumlardan bahsetmeliyiz onları teşvik etmeliyiz.ancak bu şekilde büyüyeceğiz ve toplumumuz için gerekli tartışmalar yapıldıktan sonra bu toplum en doğru kararını vericektir..Daha güzel yarınlara..

Mert EYGİ
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği
3. Sınıf Öğrencisi

24 Haziran 2013 Pazartesi

Mert EYGİ - #SataSataDoyamayanAdam



Youtube’da hükümetin politikalarıyla ilgili bir televizyon kanalındaki bir programın videosuna rastladım ve resmen kanım dondu. Sanıyorum önümüzdeki günlerde pek çok kez görürüz özellikle facebook üzerinden paylaşımlarla bu videoyu. Tamam, biliyoruz Vatanımızı, uğrunda ölen Ata’larımızı görmezden gelerek yok sayarak satıyorlar fakat gerçeklerle böylesine yüzleşmek bana bile –bu durumu AKP hükümetinin bana kanıksatmış olmasına rağmen – PES dedirtti!

Videoda, AKP Hükümetinin Maden Politikası ve Son çıkan Petrol Yasası Kanal 99 Tv de yayınlanan Analiz programında ele alınıyor ve programın konuşmacısı Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkan Yardımcısı ve Ekonomist olan Selim Kotil.

Selim Kotil çıkarılan yasalarla Türkiye’nin Satılmasının nasıl meşrulaştığına değiniyor ve sözlerine Atatürk zamanında çıkarılan yasayı yani AKP hükümetinin zamanına dek değiştirilemeyen yasayı hatırlatıyor. O zaman ki yasa şu şekildeymiş; ‘Yabancıların Türkiye’de köy arazilerinde maden araması yasaktır’.Bu kanun 2003 de AKP iktidara geldiğinden hemen 6 ay sonra değiştiriliyor ve yabancıların arama yapabilmesinin önü açılıyor. Bu kanunla sınırla kalmayan AKP hükümeti sonra da esas içimizi ve ATA’larımızın kemiklerini sızlatan, içinde apaçık bir şekilde ihanet barındıran 5177 sayılı maden kanunu çıkartmış. Bu kanunda yazan şey ; yabancıların Türkiye’de çıkardığı madenlerin %2si devlete geri kalan %98’i ( yüzde DOKSANSEKİZ) kendilerine. Yani yabancılara kalıyor. Böyle bir şey yenilir yutulur bir şey midir? Bu maddeyi çıkartırken hiç mi vicdanınız sızlamadı hiç mi canınız acımadı. Hangi akla hizmet ,sen sahip olduğun değerleri böylesine satabilirsin. Sadece daha çok borçlanarak büyüyen Ekonomiyi napayım ben kime ne faydası var bunun? Sanayiye bir katkı yapmadığın yetmezmiş gibi bir de doğal hazinelerimizi babalarının malı gibi satılması hiçbir şekilde tarifi olabilen bir şey değildir benim gözümde.

Video’nun sonraki bölümünde konu petrol kanuna geliyor. Hani şu Gezi parkı olayları sırasında bir gece yarısı apar topar çıkartılan yasa var ya işte ona. Orada yapılan değişikliklerin de çok can alıcı olduğunu söylüyor sayın Selim Kotil. Şöyle ki yeni çıkan petrol kanununda 1. hayrete düşürücü madde, ‘Türkiye Petrolleri Anonim ortaklığının Türkiye Cumhuriyeti ve milleti adına petrol çıkartma imtiyaz hakkı elinden ALINMIŞTIR’ .yani kendi topraklarımızda devlet olarak petrol çıkartma hakkımız yok. Bunu yerli ya da yabancı(ki muhtemelen yabancı) şirketler yapacaktır. 2. Değişiklik de orman arazilerinde de petrol aranabilir maddesi. Ve bu arama sırasında çevreye zarar verme durumu olursa da en fazla ödeyeceği ceza 500 bin dolar. Ve bu maddeye ek olarak şöyle bir değişiklik de var “petrol aranan bölgede bütün su kuyularını-yer altı veya yer üstü su kuyularının- imtiyaz hakkı ruhsat sahibine aittir”. Orda bir nehir geçiyor. O suyun kullanım hakkı o firmaya ait. Ve Selim Kotil’in söylediğine göre şuan 43000(kırk üç BİN) ruhsat verilmiş bu da demek oluyormuş ki Türkiye’nin 4’te 1 i şu şartlar altında resmen SATILMIŞ !

Daha ne konuşulabiliriz bu yapılanlar üstüne.gerçekten Allah’tan tek temennim var geleceğim ve milletimin geleceği için. Halk, AKP’ye oy veren kesim, tüm bu yapılanları görsün ve iktidarı vezir yapmasını bildiği gibi rezil de yapsın ve sonrasında da şu ülkenin başına gerçekten Vatanını seven onu düşünen, onun gelişmesi için çaba harcayan birilerini getirsin.





Mert EYGİ
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği
3. Sınıf Öğrencisi
 

21 Haziran 2013 Cuma

Mert Eygi-Ödünç Oy



CHP ‘li Gürsel Tekin geçtiğimiz gün, VATAN’a konuşarak CHP’ye oy vermeyen vatandaşlardan ‘Ödünç Oy’ talebinde bulundu : “Bütün bu rahatsızlıklardan kurtulmak adına, demokratik bir hukuk sistemi için, özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması için, 12 Eylül uzantısı tüm yasaların değiştirilmesi için, demokratik yerel yönetimler için herkesi CHP’ye davet ediyoruz. Önümüzdeki seçimde CHP’de buluşalım.” dedi ve bu siyasi söylemi için vatandaşlara şu vaatlerde bulundu : “Yüzde 10 barajını KALDIRALIM, Siyasi Partiler Yasası değiştirilelim, demokratik yasaları çıkaralım. Türkiye nefes alsın. Bunları yapabilmek için ödünç oy istiyoruz. Bu seçimlerden sonra yine istediğiniz partiye oy verin”
Aslında bakıldığı zaman doğru bir yaklaşımdır bu. Bir muhalefet partisinin doğrudan –her ne kadar oy kaybettiği bilinse de- AKP’yi devirebilmesi kapsamlı bir birleşme olmadan benim gözümde imkânsız. Taksim ve Gezi Parkı Direnişi ile başlayan tüm Türkiye’yi etkisi altına alan, insanların kendi bireysel hak ve özgürlüklerine sahip çıkmak için, yapılan haksızlıklara artık dayamayıp DUR demek için sokaklara döküldüğü şu günlerin siyasi açıdan, ülke geleceği açısından bir sonuca bağlanması pek çok vatanseverin olduğu gibi benim de temennimdir. Tüm yaşananlar – her ne kadar çok üzücü acı olaylar ve kayıplar olsa da- geleceğe daha bir umutla bakmamızı sağlamıştır.  Evet belki CHP’ye güvenmek ne kadar doğru diye düşüneceksiniz. Çünkü bakıldığı zaman çok da etkili bir muhalefet yapmamıştır CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu.  Ama şuanda CHP dışında oy verebileceğim bir parti muhtemelen barajın altında kalacak ve verdiğim oy AKP’ye gidecek. Ve biz eğer mecliste Özgür ve Hür bir şekilde temsil edilmek istiyorsak bu %10 barajının kesinlikle kalkması gerektiği pek çoklarımız açısından aşikârdır. Bu bağlamda kötünün iyisi olarak nitelendirebileceğim CHP’nin bu ödünç oy politikasını destekliyorum. Ama eğer CHP bu politikasını sadece yüzeysel söylemlerle yaparsa hem benim oyumu kaybeder hem de CHP’ye oy vermeyen geniş kitlelerden oy alması hayal olur. CHP, bu ‘Ödünç Oy’ politikasındaki vaat ettiği şeyleri çok net bir şekilde üstüne basa basa söylemeli ve hiçbir şekilde bu vaatleri yapmayacağına dair en ufak bir şüphe bırakmamalıdır. Bunun yanında gençleri sahiplendiğinin onların bir sesi olduğunu ispat etmek zorundadır. Ve bu zorunluluğu sadece söylemlerle sağlayamaz. Yürekleri mangal gibi olan, daha siyasi açıdan kirlenmemiş gençleri partisine çekmeyi başarmalı ve onlara önemli mevkiler vermesi gerekmektedir. Bunların dışında toplumun AKP karşıtı insanların sevdiği Mehmet Ali Alabora, Levent Üzümcü gibi toplumsal konulara son derece duyarlı ve sessiz kalmayan isimleri, bir şekilde ikna edebilmeli ve partisine çekebilmelidir. Sadece 1 dönem için bile olsa bunu yapabilmelidir. Eğer CHP bunları yapmaz ve sadece kuru yüzeysel söylemlerle bu politikasını sürdürürse gelecek seçimlerde benim gibi pek çok gencin oyunu kazanamayacak ve o artık kanıksanan muhalefetine devam edecektir. Şuan ki en büyük temennim AKP hükümetinin gitmesi olduğu için dilerim bir şeyler yapılabilinir. Her ne kadar biz gençler sokaklara çıkmış sesimizi dünyaya duyurmuş olsak da, kendi memleketimizi kulaklarını kapatan gözlerini yuman çok insan var. Onlar yıllarca süre gelen cemaat sistemleriyle topluma çok iyi dağılmışlar ve AKP her ne yaparsa yapsın, ülkenin dış borcunu 6 ya da katlamış olsa, temel hak ve özgürlüklere müdahale de etmiş olsa, Türkiye’yi bölücü ne kadar kötü politikalar izlemiş olursa olsun %25 - 30 civarında oy almaya devam edeceklerdir. İşte bu noktada mühim olan geriye kalan % 75- 70 lik kesimi doğru şekilde ikna edip, doğru işler yapabilmektir.

Mert EYGİ
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği
3. Sınıf Öğrencisi