8 Eylül 2013 Pazar

TÜRKİYE’NİN GELECEKTEKİ TOPLUMSAL YAPISI



Özet : Bu makalede öncelikle Türkiye’de süregelen nüfus hareketlenmelerini,  batı toplumlarında artan yaşlı nüfusun Türkiye’de nasıl şekillendiğini ve ileride nasıl bir hal alacağını istatistiklerle değerlendireceğiz. Sonrasında ülkede mevcut olan ekonomiyi, ekonominin yoksulluk üzerindeki etkisini inceleyeceğiz. Ülkedeki temel bilimler üzerine yapılan çalışmaların derecesini gözden geçirip gelecekte bu çalışmaların ne gibi getiriler sağlayacağını öngörmeye çalışacağız. Daha sonra Türkiye’deki enerji durumlarını inceledikten sonra yapılan projelerin ileride Türk toplumu üzerindeki etkisini ele alacağız. Son olarak ise ülkedeki eğitim seviyesini ve eğitim konusunun ileriki yıllarda nasıl bir yol izleyeceğini göreceğiz.
 Türkiye’de    Nüfus Hareketlenmeleri
Nüfus ülkelerin gelişimi açısından büyük önem arz etmektedir. Özellikle iş gücünün yani istihdam edilmeye müsait üretim yapabilecek durumda olan nüfusun varlığı bir ülke için gelecek adına önemli bir şekilde güven kazandırabilir. Bunun yanı sıra genç nüfus ve iş gücü ülkelerin geleceğe yönelik ne tür bir politika izleyeceği hususunda da tartışılmaz bir etkendir. Bu yüzden devletler nüfus artışını kendi kontrolleri altında tutmaya çalışmaktadır. Bunu sağlamak için de ellerinde çeşitli verilerle nüfusu bir düzene sokmaya çalışmakta ve nüfus projeksiyonları belirlemektedirler.
   ‘’ Mevcut nüfus eğilimlerinin tespit edilmesi ve bu eğilimlerin devamı halinde gelecekteki nüfus yapısı hakkında kestirimlerde bulunulması daha sağlıklı politikalar üretilmesini sağlar. Nüfus projeksiyonlarının bir tahmin değil, mevcut nüfus eğilimlerinin devam etmesi veya benzer süreçleri daha önce yaşamış ülkelerin eğilimlerinin analiz edilerek bu eğilimlerin yansıtılması durumunda nüfusun gidişatını gösteren bir uygulama olduğu göz ardı edilmemelidir.
Sonuncusu 2008 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) ve 2008 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması sonuçlarına göre yapılan nüfus projeksiyonları, kayıt sistemlerinden elde edilen doğum ve ölüm verilerinde meydana gelen gelişmeler ve ADNKS’den elde edilen göç istatistikleri serisi oluşması ve ulusal ve uluslararası ihtiyaçları karşılamak amacıyla güncellenmiştir. Projeksiyonlara ilişkin çalışma, ilgili üniversite ve kurumlardan katılımcıların da içerisinde bulunduğu bir çalışma grubu
tarafından yürütülmüştür.
2012 y
ılı ADNKS sonuçları baz alınarak yapılan nüfus projeksiyonları, Türkiye toplamı ve 81 il için üretilmiştir. Türkiye için tek yaşlarda 2075 yılına kadar projeksiyon yapılmıştır. Ülkemizde büyük ihtiyaç duyulan il projeksiyonları ilk kez resmi düzeyde üretilmiş olup, bu haber bülteni ile kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Tüm illerin 2013-2023 yılları arasındaki nüfus değişimleri, mevcut nüfus olaylarının eğilimleri analiz edilerek projekte edilmiş ve tüm iller için nüfus projeksiyonları üretilmiştir. Ayrıca, farklı doğurganlık düzeylerine göre nüfus projeksiyonları da yapılmıştır.’’ (TÜİK,2013)
TÜİK’in yaptığı araştırmalara göre ülkemizin nüfusu 100. Yılımızda 84 47 2088 kişi olacaktır. 2050 yılında yaklaşık 93 milyon civarında olacak ve bu en yüksek değer olacaktır. 2050’den sonra nüfusumuz azalacak 2075 yılında yaklaşık 89 milyon vatandaşımız olacaktır. Böylece şu an nüfus bakımından dünyada 18. sırada iken 2075 yılında 24. Sıraya gerilemiş olacağız.
TÜİK’e göre Türkiye nüfusunda yaşlı nüfus oranı 2023 yılında %10,2’ye yükselecektir
Şu an ülkemizde 5 milyonu aşkın yaşlı insan yaşamaktadır. Ülkemizde 65 yaş ve üzerindekiler yaşlı olarak adlandırılmaktadır. Bu nüfus şu an toplam nüfusun %7,5’ine tekabül etmektedir. Ancak 2023 yılında nüfusun 8,6 milyon kişiye, oranın ise %10,2 ye çıkması öngörülmektedir. 2050’de 19,5 milyonla %20,8’e, 2075’te 24,7 milyonla %27,7’ye ulaşacaktır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre Türkiye’nin şu anda 30,1 olan ortanca yaşı 2023’te 34’e 2050’de 44, 2075’te 46 olacaktır. Ayrıca İstanbul nüfusu şu an yaklaşık 14 milyon iken 2023 yılında yaklaşık 17 milyon olacaktır.
Türkiye yaşlı nüfusa, batı toplumlarına nazaran daha büyük saygı duyuyor
Gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkelerde yaşlılar kendilerini giderek yalnız hissetmeye başlıyor. Ailenin göstermiş olduğu yardım gittikçe azalmaktadır. Sanayileşmenin getirmiş olduğu köyden kente göç, gençlerin evden erken yaşta ayrılmaları, kadınların iş hayatında yerini almasıyla beraber geniş aile yapısı kaybolmuş, yerini çekirdek aile yapısı almış ve aile içi ilişkiler büyük oranda azalmıştır. Bu yüzden yaşlıların evde bakılması arka plana atılmış devlet eliyle yaşlıların ihtiyaçlarını karşılamak kurumsal bakım alanları oluşturulmuştur. Huzurevi adı verilen bu kurumlara her geçen gün gelen yaşlı sayısı artmaktadır. Türkiye’de batılı ülkelere nazaran yaşlıların huzurevlerine bırakılması daha az sayıda olmasına rağmen ülke nüfusuna ve huzurevlerine bırakılan yaşlı nüfusa göre huzurevi sayısı yetersizdir. Ülkemizde yaşlı bakımı ile ilgili hizmetlerden biri de evde bakımdır. Özellikle huzurevinde kalmasına mani olacak hastalıklara, depresyon ve yabancılaşma gibi ruhsal çöküntülere sahip olan yaşlılara uygulanan bu hizmetin geliştirilmesi yönünde çalışmalar devam etmektedir.

SHÇEK bünyesinde yapılan evde bakım ödemeleri 21.04.2009 tarihi itibari ile tüm Türkiye genelinde 146.698 kişiye ulaştırılmakta iken bugün 360.000 kişiyi geçtiği ifade edilmektedir. Evde bakıma muhtaç bireyi olan kişiye bir asgari ücret tutarında ücret ödemesi yapılmaktadır. Bakıma muhtaç bireylerin en önemli grubunu yaşlıların oluşturduğu da açıktır.

TÜBİTAK, önümüzdeki 20 yıllık süreçte, nüfusun giderek yaşlanması ile birlikte yaşlılığa özgü hastalıkların artması ve evde bakım olgusunun gündeme geleceğini, hasta bakımı, izlenmesi, tedavisi ve rehabilitasyonunun yaygın olarak hastane dışında ve evde yapılacağını ve Büyükşehir belediyesi olan kentlerin, evde bakım hizmetlerini vermelerini ve finansmanının, sosyal sigorta tarafından karşılanması önerisini Vizyon 2023 Teknoloji Öngörüsü Projesi Raporu’nda ortaya koymuştur.

TÜİK verilerine göre  2050’de ortalama çocuk sayısı kadın başına 2,5 olursa, 2075’te toplam nüfus 119 milyon olacaktır

Türkiye 2050 yı
lında kadın başına ortalama 2,5 çocuğa ulaşırsa, 2075 yılında nüfusu 119 milyon olacaktır.

Türkiye’nin doğurganlık hızında yaşanacak değişimin nüfus büyüklüğüne, yaş yapısına ve diğer demografik süreçlere etkisi temel projeksiyon senaryosu (Senaryo 1) haricinde 2 farklı senaryo ile incelenmiştir. Bu senaryolar arasındaki temel farklılık yıllar itiba
riyle kadın başına düşen ortalama çocuk sayısındaki değişimdir. Bu senaryolar:

Senaryo 1 (Temel Senaryo): Toplam doğurganlık hızının doğal akışı içinde azalıp 2050 yılında 1,65’e düştüğü ve 2050 yılından sonra artışa geçip 2075 yılında 1,85’e ulaştığı doğurganlık senaryosu.

Senaryo 2: Toplam doğurganlık hızının, 2020 yılında 2,11’e, 2050 yılında 2,5’e ulaşacağını ve 2075 yılına kadar sabit kalacağını varsayan kademeli artan doğurganlık senaryosu.

Senaryo 3: Toplam doğurganlık hızının 2050 yılına kadar kademeli olarak 3’e ulaşacağını ve 2075 yılına kadar sabit kalacağını varsayan artan doğurganlık senaryosu. (TÜİK,2013)
Ayrıca doğum konusunda da toplumumuz hayli bilinçlenmişe benziyor. Kadınların tamamına yakını artık doğum öncesi doğum sonrası bakımlarını sağlık personelinden almaktadırlar. Doğumlarını da sağlık personelinden yararlanarak gerçekleştiriyorlar. Sağlık personeli bilgisi ışığında yapılan bu dikkatler kadınların eğitim düzeyiyle doğru orantılıdır. Ayrıca şehirdeki kadınlar kırsaldakilere oranla bu konuda daha hassas davranmaktadır.            
                                                                                          
Türkiye'de yoksulluk oranı düşüyor
Cari  satın alma paritesine göre kişi başı 2,15 ve 4,3 dolar sınırına göre yoksulluk oranlarına bakıldığında bu oran gittikçe azalmaktadır. 2,15 sınırı dikkate alındığında 2002 yılında %3,04 olan fert yoksulluk oranı 2006 yılında %1,41 2011 yılında ise %0,14’e inmiştir. 4,3 dolar sınırına göre ise 2002 yılında 30,30 2006 yılında 13,33 2011 yılında ise 2,79 oranlarında fert yoksulluk oranları tespit edilmiştir. (TÜİK,2012) İlerleyen yıllarda da gelişmesi beklenen Türkiye ekonomisinin bu oranları düşürmesi beklenmektedir. 100. yılında ekonomik açıdan en güçlü ilk 10 ülke arasına girmeyi hedefleyen Türkiye’nin bu yönde çeşitli politikalar izlemesi öngörülmektedir. Bunun sonucunda da Türkiye’de günümüzde meydana gelen suç oranlarının azalması, işsizlik sorununun önemli ölçüde çözülmesi ve refah düzeyinde gözle görülür  bir artış meydana gelmesi hedeflenmektedir. Avrupa ülkelerinin yanı sıra ABD’de Türkiye üzerine bir çok yatırım yapmaktadır. Batıda bazı kesimler arasında İslamcı olarak görülen ve bu yüzden pek de olumlu yaklaşılmayan ülkeye aynı kesimler tarafından yatırım ve proje ortaklığı teklifleri yapılmaktadır. Türkiye’nin dünyanın en zengin ekonomik birliği olan AB üyeliğine girişi – AB’nin GSYH’sı ABD’ninkinden büyüktür – ikincil bir öneme sahiptir artık çünkü Avrupa ile mevcut ticari bağları muazzam düzeydedir. Türkiye ekonomisi geçen yılın ortalarında yüzde 11 oranında büyüdü. Seneyi bu hızla kapatmayacaktır ama galiba 2010 yılında Avrasya kara parçasının Batı ucundaki en hızlı büyüyen ekonomisine sahip olacaktır.
Büyümenin büyük bir kısmı AB ile ticaretinden geliyor. Türkiye ticaretinin yüzde 44’ü AB iledir. Kesin sayıların elde olduğu 2007 yılında, AB ülkeleri Türkiye’ye 16.4 milyar dolar yatırım yaptı. Bu miktarda paralar İslamcı ülkelere akmaz özellikle de çıkaracak petrolü olmayanlara. (Michael Goldfarb, 2011)
Türkiye’nin hedeflerine ulaşması için temel bilimlerde önemli adım atması gerekiyor
1980’de 1,500 dolar olan kişi başına düşen milli gelir, 2011’de 10,500 dolara çıktı. 2023 yılında hedeflenen milli gelir rakamı ise kişi başına 25,000 dolar. Şu anda hedef olan dünyanın ilk 10 ekonomisi içine girmek için Türkiye’nin temel bilimlerde ilerlemesi şart. Tekstil, hazır giyim, elektronik eşya, otomotiv gibi pazar kapasitesi yüksek piyasalarda rakiplerini geride bırakması için farklı olması, hizmetindeki ve malındaki kaliteyi hat safhada tutması gerekmektedir. Türkiye, refah düzeyi yüksek bir toplumsal yapı oluşturmak için temel bilimler açısından kaliteli bir eğitim vererek halkını eğitim seviyesi yüksek bir topluma dönüştürmelidir.
Öncelikle bioteknoloji alanında kendini çok iyi geliştirmelidir.Otomotiv sektöründe istikrarlı adımlar atmalıdır. Diğer ilk 10 ekonomi arasında bulunan ülkelere bakıldığında AR-GE merkezlerindeki araştırmalara çok önem verdikleri gözlenmektedir. Türkiye de proje üretimine öncelik vermeli bilişim yönünden diğer devletlerle yarışabilecek seviyeye gelmelidir.
Ancak Türkiye için bu durum pek iç açıcı gözükmüyor. Temel bilimlerde yetersiz olan Türkiye ilerleyen yıllarda da zaten kötü olan durumunu daha da geriye götüreceğe benziyor. Özellikle ülkede mevcut olan Boğaziçi, ODTÜ, Bilkent gibi ülkedeki diğer üniversitelere nazaran daha kaliteli olan bu okullarda temel bilimler bölümüne giren öğrencilerin, üniversiteye giriş sınavlarındaki başarısı gözle görülür bir şekilde azalmıştır. ODTÜ fizik bölümüne giren öğrencilerin başarı sıralaması 2008’de 34 binken 2011 yılında 64 bin olmuştur. Bilkent matematik bölümündeki ortalama başarı sıralaması 2008’de yaklaşık 8 binden 2011’de 27 bine kadar düşmüştür.En gelişmiş ekonomi olan ABD’de, temel bilim bölümlerinden mezun olan öğrenciler Apple, Microsoft ve Intel gibi şirketlerde “bilim-insanı” olarak çalışmaya başlıyor, Türkiye’deki mezunlar ise “ne iş olsa” yapmak durumunda kalmaktadır. (ACAR, Ozan 2012)
Özel sektörün temel bilimlerden mezun olan öğrencilere yeteri kadar istihdam sağlamaması devlete büyük ölçüde yük bindirmektedir. Devlet hem kendisi olarak bu tür bölümlerden mezun olanlara istihdam sağlamalı hem de özel sektörü bu yönde teşvik etmelidir. Tersini düşündüğümüzde Türkiye gelecek yıllardaki hedeflerini ertelemek zorunda kalabilir.                                                                         

Türkiye enerji konusunda gelecek vaat ediyor                                                                       
Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) Projesi Türkiye’ye enerji konusunda çok yardımcı olacağa benziyor. TANAP’la beraber Azerbaycan kendi gazını yine kendi boru hattıyla beraber Avrupa’ya satmaya hazırlanıyor. Azerbaycan bu projeyle ilk defa kendi boru hattıyla dışa satım yapmış olacak. Bunu yaparken de Türkiye’ye transit hizmet için ücret ödemek zorunda kalacak. Bu projenin Türkiye’ye diğer bir ekstrası ise ülkenin enerji konusunda daha da bağımsızlık kazanması olarak değerlendiriliyor. Şu an Rusya ve İran doğal gazına bağımlı olan Türkiye bin metreküpüne 585 dolar talep eden İran’dan ve bin metreküpüne 400 dolar talep eden Rusya’dan gaz satın alıyor. Doğal gazın uluslararası piyasada normal fiyatı bin metreküpüne yaklaşık olarak 400 dolara tekabül ediyor. Türkiye’nin şu anda en uyguna aldığı doğalgaz nin metreküpü 330 dolar olarak satan Azerbaycan. Zaten ucuz bir fiyata aldığımız doğalgazın bu projeyle birlikte fiyatının daha da azalması bekleniyor. Türkiye’yi gaz bağımlılığından kurtaracak olan bu projenin 6 yılda tamamlanması düşünülüyor. Azerbaycan TANAP’la Avrupa’ya bir yılda 16 milyar metreküp gaz satacak. Türkiye’ye ulaşacak olan gaz miktarı 6 milyar metreküp olacak, gazın diğer kısmı ise Avrupa’ya aktarılacak. Ülkemizde giderek artan doğalgaz pahalı şikayetleri bir nebze olsun hafifleyecek gibi gözüküyor.                                                                                                                                   
                                                                                                                                                                   
Fosil enerji kaynaklarından daha fazla verim almak için yeni yatırımlar hedefleniyor
Türkiye fosil enerji kaynaklarından en çok kömür, petrol ve doğalgaz rezervlerine sahiptir. Ancak rezervlerin büyüklükleri sınırlıdır ve üretim ihtiyacını karşılama açısından yetersizdir. Linyit fosil enerji kaynakları arasından bu kapsamanın dışında kalmaktadır. Diğer fosil enerji kaynakları üretim yapılamamasından dolayı değerlendirilmeyi beklemektedir. Kömür çeşitlerinden olan taş kömürü en çok Zonguldak yöresinde bulunmaktadır. Ancak 1970’dan itibaren yapılan taş kömürü üretimi ihtiyaca cevap verememektedir ve ihtiyaca cevap verememesinden dolayı ithal edilmektedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı öngörüsüne göre 2020 yılında 148.9 milyon taş kömürü ithalatı yapılacaktır.
Linyite gelince, 1997 üretimi 57 387 000 ton olmuştur. 2000 yılında 65 milyon ton dolaylarına çıkmış, 2010 yılında ise 108 milyon ton civarında üretilmiştir. 2020 yılında ise 199 miilyon tona çıkarılması hedeflenmektedir. Ancak hedeflenen üretimin nasıl yapılacağı konusunda herhangi geçerli bir fikir geliştirilememiştir. Yeni projelere göre yapılacak yatırımlar realize edilememektedir.
Diğer bir fosil enerji kaynağı olan asfaltit rezerv bakımından en çok olduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde  bulunmaktadır. Ancak asfaltitin rezervleri kısıtlıdır. Bu yüzden üretimi çok sayıda değildir. Farklı amaçlar için kullanılması planlanılmaktadır. Bu yüzden termik santral yakıtı olarak kullanılması düşünülmektedir.
Diğer yandan ülkemizde bitümlü şeyller yatakları da vardır. Ancak bitümlü şeyllerin üretimi ve tüketimi yoktur. Aslında termik santral yakıtı veya sentetik petrol hammaddesi olarak kullanılabilir. Fakat ısıl değeri düşük, işletilmesi güç ve kül oranları yüksek olduğu ,için pek tercih edilmemektedir. Şu an potansiyel yakıttır.
Petrolyıllardır enerji ithalatında Türkiye’nin en çok önem verdiği kaynaklardan biridir. Önceleri petrolü arama ve işlteme faaliyetinde bulunan şirketler tamamıyla yabancı firmalardı. Şimdilerde ise Türk firmaları darekabete dahil olmuştur. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın planlamalarına göre petrol ithalatı 2000 yılında 35 milyon ton 2010 yılında 50 milyon ton dolaylarında olmuştur. 2020 yılında ise petrol ithalatının 75 milyon ton civarında olması tahmin edilmektedir.
Türkiye’de Güneydoğu ve Trakya bölgelerinde doğalgaz üretim alanları vardır. Türkiye 1997 yılında 253 215 832 metreküp yerli doğalgaz üretmiştir. Ancak yetersiz olması nedeniyle dış ülkelerden doğalgaz ithal etmektedir. Türkiye2nin doğalgaz talebi 2000 yılında yaklaşık 20 milyon metreküp, 2010 yılında yaklaşık 55 milyon metreküp olmuştur. 2020 yılında ise öngörülen talep 80 milyon metreküp düzeyindedir.
Yine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na göre sanayi sektörünün enerji talebi 2000 yılında %29,8, 2010 yılında %33 olmuş ve tahmin edilen 2020 ve 2025 yılı enerji talebi sırasıyla %40 ve %42’dir.
Türkiye’nin gelecekte yerli enerji üretimin toplam talebi karşılama oranı pek de iç açıcı değildir.2025 yılına yaklaşırken yerli üretimin toplam enerji talebini karşılama oranı %35’den %25’ düşmesi tahmin edilmektedir.
Türk yükseköğretimi
Türk yükseköğretimi çok büyük ve sürekli çözümlere direnen sorunlara sahiptir. Tanzimatın hemen arkasından, 1863 yılında Darülfünün kurulmuştur. 1900’ e kadar beş defa açılıp kapanmıştır. Cumhuriyet zamanında 1933’te üniversite reformu yapılmıştır. 1946, 1960, 1973, 1981’de olmak üzere beş defa düzenlemeye gidilmiştir. 1933, 1946 ve 1981 düzenlemeleri ‘reform’ olarak adlandırılmaktadır. Ancak bu hareketlenmelere karşı bulunan bir kesim mutlaka olmuştur. görülmüştür (Günay, 2006; Gür & Çelik, 2011; Tuncay, 1983). Bu tarihlerden günümüze kadar da çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Ancak ülke hedeflediği seviyeye bir türlü çıkamamıştır.  Şu anda ise Türkiye yükseköğretimin üç temel vizyonu olan eğitim vizyonu, araştırma vizyonu ve Kamu Hizmeti (Servis) Vizyonu üzerinde   Avrupa Konseyinin bu üç temel vizyon üzerine sarfettiği  ifadeleri  dikkate alarak çalışmalarına devam etmektedir.
Türk Yükseköğretiminin Geleceğe Dair Planları YÖK  ‘Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi’ adlı raporda 2010 yılından itibaren 5’er yıllık periyodlar ile bazı hedefler Belirlemişti. (YÖK, 2007).  2025 yılı için ortaya konan hedeflerin önemli bir kısmı, kontenjan artışları ve üniversite sayısındaki artışlar, 2011 yılı itibariyle başarıya ulaşmıştır. Raporda, yükseköğretimdeki toplam öğrenci sayısı, 2025 yılında 3380000 civarında, ve 19-22 yaş grubu göz önüne alınarak hesaplanan yükseköğretim brüt okullaşma oranı %65 olarak olarak öngörülmüştü. 2011 yılı itibarıyle bu sayılar sırasıyla, 3817086 ve %72 olarak gerçekleşmiştir. (YÖK, 2007)
Ayrıca lisansüstü eğitim gören öğrenci sayısındaki hedeflere 2011 yılında ulaşılmıştır. Ancak öğretim elemanlarında istenilen sayıta henüz ulaşılamamıştır. Yükseköğretime yeniden şekil verilirken eğitimi bütünüyle göz önünde bulundurmak gerekir. Ancak bu şekilde toplumun yapısına önemli etkiler kazandırılabilinir. Bir ülkenin refah düzeyi ve rekabet gücü, iyi yetişmiş beşeri sermayesi, bilim ve teknoloji üretme kapasitesi ile bağlantılıdır. Bu bağlamda yükseköğretim yerel, ülkesel ve küresel boyutlar birlikte göz önüne alınarak konumlandırılmalı ve yapılandırılmalıdır. (Küresel) yükseköğretim dünyasını iç içe geçmiş, yerel, ülkesel ve küresel (tüm dünyayı kapsayan) kürelerden oluşmuş bir yapıda tasavvur edebiliriz. Bu amaçla yerel, ülkesel ve küresel hedefleri aynı vizyon içine yerleştiren veya aynı eksene yönlendiren bir yükseköğretim stratejisi çizilmelidir. (Journal of Higher Education and Science, 2011)





Kaynakça

Acar, Ozan. (2012), Temel Bilimlerin 2023 Hedefleri İçin Anlamı Nedir? http://www.tepav.org.tr/tr/kose-yazisi-tepav/s/3524 Erişim Tar. 01.03.2013
 Ek S. (2007), Geriatri hizmetleri üzerine genel bir değerlendirme Ankara ili örneği. Hastane işletmeciliği dalı Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler  Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalı
Goldfarb, M. (2011),  ’’Washington Türkiye’yi Yanlış okuyor’’, Globalpost, Çeviren: M. Alpaslan Balcı, (10 Ocak 2011),
Günay, D. (2006). ‘’Türkiye’nin Üniversite Sorunu’’, Bilimsel Düşünce Dergisi, 3 (7-20)
Gür, B. S. & Çelik, Z. (2011). YÖK’ün 30 Yılı. Ankara, Seta Raporu
Pala, C. , E. Engür 1998, ‘’Petrol ve Doğalgaz Boru Hatlarının Bugünü, Geleceği  ve Türkiye’nin Genel Stratejisi’’, Enerji Dünyası, Sayı 20-21, Dünya Enerji konseyi Türk Milli Komitesi, Ankara
Tuncay, M. (1983). Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi (Cilt 3, ss. 680-688). İstanbul,  İletişim Yayınları.
Ültanır, M.Ö. (1998), 21. Yüzyıla Girerken Türkiye’nin Enerji Stratejisinin Değerlendirilmesi, TÜSİAD, Ankara
Yağcıoğlu, R. (2012), ‘’Sağlıklı Yaşlanma ve Sosyal Hizmetler’’ www.turkishfamilyphyscian.com  (02.01.2012),  Erişim Tar. (27.02.2013)
Energy World Dergisi, (2013) ‘’Türkiye Enerjide Bağımsız Hale Gelecek’’ http://www.energyworld.com.tr/root.vol?title=-quotturkiye-enerjide-bagimsiz-hale-gelecek-quot&exec=page&nid=504249  (08.02.2013) Erişim Tar. (26.02.2013)
Journal of Higher Education and Science, (2011), Cilt 1, Sayı 3; ss.113-121
TÜİK, (2013), www.tuik.gov.tr , Erişim Tar. (27.02.2013)
Türkiye Sanayi sevk ve İdare Enstitüsü, (2002) “ 2023 Dünyasında Türkiye Çalışma Raporu”, Tübitak Vizyon 2023, Teknoloji Öngörüleri Projesi, Kocaeli http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/vizyon2023/mm/Ek9.pdf.  Erişim Tar. (02.03.2013)
Yükseköğretim Kurulu. (2007). Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi ,  YÖK. Ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder