Özet
: Bu makalede öncelikle Türkiye’de süregelen nüfus
hareketlenmelerini, batı
toplumlarında artan yaşlı nüfusun Türkiye’de nasıl şekillendiğini ve ileride
nasıl bir hal alacağını istatistiklerle değerlendireceğiz. Sonrasında ülkede
mevcut olan ekonomiyi, ekonominin yoksulluk üzerindeki etkisini inceleyeceğiz.
Ülkedeki temel bilimler üzerine yapılan çalışmaların derecesini gözden geçirip
gelecekte bu çalışmaların
ne gibi getiriler sağlayacağını öngörmeye çalışacağız. Daha sonra Türkiye’deki
enerji durumlarını inceledikten sonra yapılan projelerin
ileride Türk toplumu üzerindeki etkisini ele alacağız. Son olarak ise ülkedeki
eğitim seviyesini ve eğitim konusunun
ileriki yıllarda nasıl bir yol izleyeceğini göreceğiz.
Türkiye’de Nüfus
Hareketlenmeleri
Nüfus
ülkelerin gelişimi açısından büyük önem arz
etmektedir. Özellikle iş gücünün yani istihdam edilmeye müsait
üretim yapabilecek durumda olan nüfusun varlığı bir ülke için gelecek adına
önemli bir şekilde güven kazandırabilir. Bunun yanı sıra genç nüfus ve iş gücü
ülkelerin geleceğe yönelik ne tür bir politika izleyeceği hususunda da
tartışılmaz bir etkendir. Bu yüzden devletler nüfus artışını
kendi kontrolleri altında tutmaya çalışmaktadır. Bunu sağlamak
için de ellerinde çeşitli verilerle nüfusu bir düzene sokmaya çalışmakta ve
nüfus projeksiyonları belirlemektedirler.
‘’ Mevcut nüfus eğilimlerinin
tespit edilmesi ve bu eğilimlerin devamı halinde gelecekteki nüfus yapısı
hakkında kestirimlerde bulunulması daha sağlıklı politikalar üretilmesini
sağlar. Nüfus projeksiyonlarının bir tahmin değil, mevcut nüfus eğilimlerinin
devam etmesi veya benzer süreçleri daha önce yaşamış ülkelerin eğilimlerinin
analiz edilerek bu eğilimlerin yansıtılması durumunda nüfusun gidişatını
gösteren bir uygulama olduğu göz ardı edilmemelidir.
Sonuncusu 2008 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) ve 2008 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması sonuçlarına göre yapılan nüfus projeksiyonları, kayıt sistemlerinden elde edilen doğum ve ölüm verilerinde meydana gelen gelişmeler ve ADNKS’den elde edilen göç istatistikleri serisi oluşması ve ulusal ve uluslararası ihtiyaçları karşılamak amacıyla güncellenmiştir. Projeksiyonlara ilişkin çalışma, ilgili üniversite ve kurumlardan katılımcıların da içerisinde bulunduğu bir çalışma grubu tarafından yürütülmüştür.
2012 yılı ADNKS sonuçları baz alınarak yapılan nüfus projeksiyonları, Türkiye toplamı ve 81 il için üretilmiştir. Türkiye için tek yaşlarda 2075 yılına kadar projeksiyon yapılmıştır. Ülkemizde büyük ihtiyaç duyulan il projeksiyonları ilk kez resmi düzeyde üretilmiş olup, bu haber bülteni ile kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Tüm illerin 2013-2023 yılları arasındaki nüfus değişimleri, mevcut nüfus olaylarının eğilimleri analiz edilerek projekte edilmiş ve tüm iller için nüfus projeksiyonları üretilmiştir. Ayrıca, farklı doğurganlık düzeylerine göre nüfus projeksiyonları da yapılmıştır.’’ (TÜİK,2013)
Sonuncusu 2008 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) ve 2008 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması sonuçlarına göre yapılan nüfus projeksiyonları, kayıt sistemlerinden elde edilen doğum ve ölüm verilerinde meydana gelen gelişmeler ve ADNKS’den elde edilen göç istatistikleri serisi oluşması ve ulusal ve uluslararası ihtiyaçları karşılamak amacıyla güncellenmiştir. Projeksiyonlara ilişkin çalışma, ilgili üniversite ve kurumlardan katılımcıların da içerisinde bulunduğu bir çalışma grubu tarafından yürütülmüştür.
2012 yılı ADNKS sonuçları baz alınarak yapılan nüfus projeksiyonları, Türkiye toplamı ve 81 il için üretilmiştir. Türkiye için tek yaşlarda 2075 yılına kadar projeksiyon yapılmıştır. Ülkemizde büyük ihtiyaç duyulan il projeksiyonları ilk kez resmi düzeyde üretilmiş olup, bu haber bülteni ile kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Tüm illerin 2013-2023 yılları arasındaki nüfus değişimleri, mevcut nüfus olaylarının eğilimleri analiz edilerek projekte edilmiş ve tüm iller için nüfus projeksiyonları üretilmiştir. Ayrıca, farklı doğurganlık düzeylerine göre nüfus projeksiyonları da yapılmıştır.’’ (TÜİK,2013)
TÜİK’in
yaptığı araştırmalara göre ülkemizin nüfusu 100. Yılımızda 84
47 2088 kişi olacaktır. 2050 yılında yaklaşık 93 milyon civarında olacak ve bu
en yüksek değer olacaktır. 2050’den sonra nüfusumuz azalacak 2075 yılında
yaklaşık 89 milyon vatandaşımız olacaktır. Böylece şu an
nüfus bakımından dünyada 18. sırada iken 2075 yılında
24. Sıraya gerilemiş olacağız.
TÜİK’e
göre Türkiye nüfusunda yaşlı nüfus
oranı 2023 yılında %10,2’ye yükselecektir
Şu
an ülkemizde 5 milyonu aşkın yaşlı
insan yaşamaktadır. Ülkemizde 65 yaş ve üzerindekiler yaşlı olarak
adlandırılmaktadır. Bu nüfus şu an toplam nüfusun
%7,5’ine tekabül etmektedir. Ancak 2023 yılında
nüfusun 8,6 milyon kişiye, oranın ise %10,2 ye çıkması öngörülmektedir.
2050’de 19,5 milyonla %20,8’e, 2075’te 24,7 milyonla %27,7’ye ulaşacaktır. Türkiye
İstatistik Kurumu’nun verilerine göre Türkiye’nin şu anda
30,1 olan ortanca yaşı 2023’te 34’e 2050’de 44,
2075’te 46 olacaktır. Ayrıca İstanbul nüfusu şu an yaklaşık 14
milyon iken 2023 yılında yaklaşık 17 milyon olacaktır.
Türkiye
yaşlı nüfusa, batı toplumlarına nazaran daha büyük saygı duyuyor
Gelişmiş ülkeler
ve gelişmekte olan ülkelerde yaşlılar kendilerini giderek yalnız hissetmeye başlıyor.
Ailenin göstermiş olduğu yardım gittikçe azalmaktadır. Sanayileşmenin getirmiş
olduğu köyden kente göç, gençlerin evden erken yaşta ayrılmaları, kadınların iş
hayatında yerini almasıyla beraber geniş aile yapısı kaybolmuş, yerini çekirdek
aile yapısı almış ve aile içi ilişkiler büyük oranda azalmıştır. Bu yüzden
yaşlıların evde bakılması arka plana atılmış devlet eliyle yaşlıların
ihtiyaçlarını karşılamak kurumsal bakım alanları oluşturulmuştur.
Huzurevi adı verilen bu kurumlara her geçen gün gelen yaşlı sayısı artmaktadır.
Türkiye’de batılı ülkelere nazaran yaşlıların huzurevlerine bırakılması daha az
sayıda olmasına rağmen ülke nüfusuna ve huzurevlerine bırakılan yaşlı nüfusa
göre huzurevi sayısı yetersizdir. Ülkemizde yaşlı bakımı
ile ilgili hizmetlerden biri de evde bakımdır. Özellikle huzurevinde kalmasına
mani olacak hastalıklara, depresyon ve yabancılaşma gibi ruhsal çöküntülere
sahip olan yaşlılara uygulanan bu hizmetin geliştirilmesi
yönünde çalışmalar devam etmektedir.
SHÇEK bünyesinde yapılan
evde bakım ödemeleri 21.04.2009 tarihi itibari ile tüm
Türkiye genelinde 146.698 kişiye ulaştırılmakta iken bugün 360.000 kişiyi
geçtiği ifade edilmektedir. Evde bakıma muhtaç bireyi olan kişiye bir asgari
ücret tutarında ücret ödemesi yapılmaktadır. Bakıma muhtaç bireylerin en önemli
grubunu yaşlıların oluşturduğu da açıktır.
TÜBİTAK,
önümüzdeki 20 yıllık süreçte, nüfusun giderek yaşlanması ile
birlikte yaşlılığa özgü hastalıkların artması ve evde bakım olgusunun gündeme
geleceğini, hasta bakımı, izlenmesi, tedavisi ve rehabilitasyonunun yaygın
olarak hastane dışında ve evde yapılacağını ve Büyükşehir belediyesi olan
kentlerin, evde bakım hizmetlerini vermelerini ve finansmanının, sosyal sigorta
tarafından karşılanması önerisini Vizyon 2023 Teknoloji Öngörüsü Projesi
Raporu’nda ortaya koymuştur.
TÜİK
verilerine göre
2050’de ortalama çocuk sayısı kadın başına
2,5 olursa, 2075’te toplam nüfus 119 milyon olacaktır
Türkiye 2050 yılında kadın başına ortalama 2,5 çocuğa ulaşırsa, 2075 yılında nüfusu 119 milyon olacaktır.
Türkiye’nin doğurganlık hızında yaşanacak değişimin nüfus büyüklüğüne, yaş yapısına ve diğer demografik süreçlere etkisi temel projeksiyon senaryosu (Senaryo 1) haricinde 2 farklı senaryo ile incelenmiştir. Bu senaryolar arasındaki temel farklılık yıllar itibariyle kadın başına düşen ortalama çocuk sayısındaki değişimdir. Bu senaryolar:
Senaryo 1 (Temel Senaryo): Toplam doğurganlık hızının doğal akışı içinde azalıp 2050 yılında 1,65’e düştüğü ve 2050 yılından sonra artışa geçip 2075 yılında 1,85’e ulaştığı doğurganlık senaryosu.
Türkiye 2050 yılında kadın başına ortalama 2,5 çocuğa ulaşırsa, 2075 yılında nüfusu 119 milyon olacaktır.
Türkiye’nin doğurganlık hızında yaşanacak değişimin nüfus büyüklüğüne, yaş yapısına ve diğer demografik süreçlere etkisi temel projeksiyon senaryosu (Senaryo 1) haricinde 2 farklı senaryo ile incelenmiştir. Bu senaryolar arasındaki temel farklılık yıllar itibariyle kadın başına düşen ortalama çocuk sayısındaki değişimdir. Bu senaryolar:
Senaryo 1 (Temel Senaryo): Toplam doğurganlık hızının doğal akışı içinde azalıp 2050 yılında 1,65’e düştüğü ve 2050 yılından sonra artışa geçip 2075 yılında 1,85’e ulaştığı doğurganlık senaryosu.
Senaryo
2: Toplam doğurganlık hızının, 2020 yılında 2,11’e, 2050
yılında 2,5’e ulaşacağını ve 2075 yılına kadar sabit kalacağını varsayan
kademeli artan doğurganlık senaryosu.
Senaryo
3: Toplam doğurganlık hızının 2050 yılına kadar kademeli
olarak 3’e ulaşacağını ve 2075 yılına kadar sabit kalacağını varsayan artan
doğurganlık senaryosu. (TÜİK,2013)
Ayrıca doğum
konusunda da toplumumuz hayli bilinçlenmişe benziyor. Kadınların tamamına
yakını artık doğum öncesi doğum sonrası bakımlarını sağlık personelinden
almaktadırlar. Doğumlarını da sağlık personelinden yararlanarak
gerçekleştiriyorlar. Sağlık personeli bilgisi ışığında
yapılan bu dikkatler kadınların eğitim düzeyiyle doğru orantılıdır. Ayrıca
şehirdeki kadınlar kırsaldakilere oranla bu konuda daha hassas davranmaktadır.
Türkiye'de yoksulluk oranı düşüyorCari satın alma paritesine göre kişi başı 2,15 ve 4,3 dolar sınırına göre yoksulluk oranlarına bakıldığında bu oran gittikçe azalmaktadır. 2,15 sınırı dikkate alındığında 2002 yılında %3,04 olan fert yoksulluk oranı 2006 yılında %1,41 2011 yılında ise %0,14’e inmiştir. 4,3 dolar sınırına göre ise 2002 yılında 30,30 2006 yılında 13,33 2011 yılında ise 2,79 oranlarında fert yoksulluk oranları tespit edilmiştir. (TÜİK,2012) İlerleyen yıllarda da gelişmesi beklenen Türkiye ekonomisinin bu oranları düşürmesi beklenmektedir. 100. yılında ekonomik açıdan en güçlü ilk 10 ülke arasına girmeyi hedefleyen Türkiye’nin bu yönde çeşitli politikalar izlemesi öngörülmektedir. Bunun sonucunda da Türkiye’de günümüzde meydana gelen suç oranlarının azalması, işsizlik sorununun önemli ölçüde çözülmesi ve refah düzeyinde gözle görülür bir artış meydana gelmesi hedeflenmektedir. Avrupa ülkelerinin yanı sıra ABD’de Türkiye üzerine bir çok yatırım yapmaktadır. Batıda bazı kesimler arasında İslamcı olarak görülen ve bu yüzden pek de olumlu yaklaşılmayan ülkeye aynı kesimler tarafından yatırım ve proje ortaklığı teklifleri yapılmaktadır. Türkiye’nin dünyanın en zengin ekonomik birliği olan AB üyeliğine girişi – AB’nin GSYH’sı ABD’ninkinden büyüktür – ikincil bir öneme sahiptir artık çünkü Avrupa ile mevcut ticari bağları muazzam düzeydedir. Türkiye ekonomisi geçen yılın ortalarında yüzde 11 oranında büyüdü. Seneyi bu hızla kapatmayacaktır ama galiba 2010 yılında Avrasya kara parçasının Batı ucundaki en hızlı büyüyen ekonomisine sahip olacaktır.
Büyümenin
büyük bir kısmı AB ile ticaretinden geliyor. Türkiye ticaretinin yüzde
44’ü AB iledir. Kesin sayıların elde olduğu 2007 yılında, AB ülkeleri
Türkiye’ye 16.4 milyar dolar yatırım yaptı. Bu miktarda paralar İslamcı
ülkelere akmaz özellikle de çıkaracak petrolü olmayanlara.
(Michael Goldfarb, 2011)
Türkiye’nin
hedeflerine ulaşması için
temel bilimlerde önemli adım atması gerekiyor
1980’de
1,500 dolar olan kişi başına
düşen milli gelir, 2011’de 10,500 dolara çıktı. 2023 yılında hedeflenen milli
gelir rakamı ise kişi başına 25,000 dolar. Şu anda hedef olan dünyanın ilk 10
ekonomisi içine girmek için Türkiye’nin temel bilimlerde ilerlemesi şart.
Tekstil, hazır giyim, elektronik eşya, otomotiv gibi pazar kapasitesi yüksek
piyasalarda rakiplerini geride bırakması için farklı olması, hizmetindeki ve
malındaki kaliteyi hat safhada tutması gerekmektedir. Türkiye, refah düzeyi
yüksek bir toplumsal yapı oluşturmak için temel bilimler açısından kaliteli bir
eğitim vererek halkını eğitim seviyesi yüksek bir topluma dönüştürmelidir.
Öncelikle
bioteknoloji alanında kendini çok iyi geliştirmelidir.Otomotiv
sektöründe istikrarlı adımlar atmalıdır. Diğer ilk 10 ekonomi arasında bulunan
ülkelere bakıldığında AR-GE merkezlerindeki araştırmalara çok önem verdikleri
gözlenmektedir. Türkiye de proje üretimine öncelik vermeli bilişim yönünden
diğer devletlerle yarışabilecek seviyeye gelmelidir.
Ancak
Türkiye için bu durum pek iç açıcı gözükmüyor. Temel bilimlerde
yetersiz olan Türkiye ilerleyen yıllarda da zaten kötü olan durumunu daha da
geriye götüreceğe benziyor. Özellikle ülkede mevcut olan Boğaziçi, ODTÜ,
Bilkent gibi ülkedeki diğer üniversitelere nazaran daha kaliteli olan bu
okullarda temel bilimler bölümüne giren öğrencilerin, üniversiteye giriş
sınavlarındaki başarısı gözle görülür bir şekilde azalmıştır. ODTÜ fizik
bölümüne giren öğrencilerin başarı sıralaması 2008’de 34 binken 2011 yılında 64
bin olmuştur. Bilkent matematik bölümündeki ortalama başarı sıralaması 2008’de
yaklaşık 8 binden 2011’de 27 bine kadar düşmüştür.En gelişmiş ekonomi olan
ABD’de, temel bilim bölümlerinden mezun olan öğrenciler Apple, Microsoft ve
Intel gibi şirketlerde “bilim-insanı” olarak çalışmaya başlıyor, Türkiye’deki
mezunlar ise “ne iş olsa” yapmak durumunda kalmaktadır. (ACAR,
Ozan 2012)
Özel
sektörün temel bilimlerden mezun olan öğrencilere yeteri kadar istihdam
sağlamaması devlete büyük ölçüde yük bindirmektedir. Devlet hem kendisi olarak
bu tür bölümlerden mezun olanlara istihdam sağlamalı hem de özel sektörü bu
yönde teşvik etmelidir. Tersini düşündüğümüzde Türkiye gelecek yıllardaki
hedeflerini ertelemek zorunda kalabilir.
Türkiye
enerji konusunda gelecek vaat ediyor
Trans
Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) Projesi Türkiye’ye enerji konusunda çok
yardımcı olacağa benziyor. TANAP’la beraber
Azerbaycan kendi gazını yine kendi boru hattıyla beraber Avrupa’ya satmaya
hazırlanıyor. Azerbaycan bu projeyle ilk defa kendi boru hattıyla dışa satım
yapmış olacak. Bunu yaparken de Türkiye’ye transit hizmet için ücret ödemek
zorunda kalacak. Bu projenin Türkiye’ye diğer bir ekstrası ise ülkenin
enerji konusunda daha da bağımsızlık kazanması olarak değerlendiriliyor. Şu an
Rusya ve İran doğal gazına bağımlı olan Türkiye bin metreküpüne 585 dolar talep
eden İran’dan ve bin metreküpüne 400 dolar talep eden Rusya’dan gaz satın
alıyor. Doğal gazın uluslararası piyasada normal fiyatı bin metreküpüne
yaklaşık olarak 400 dolara tekabül ediyor. Türkiye’nin şu anda en uyguna aldığı
doğalgaz nin metreküpü 330 dolar olarak satan Azerbaycan. Zaten ucuz bir fiyata
aldığımız doğalgazın bu projeyle birlikte fiyatının daha da azalması
bekleniyor. Türkiye’yi gaz bağımlılığından kurtaracak olan bu projenin 6 yılda
tamamlanması düşünülüyor. Azerbaycan TANAP’la Avrupa’ya bir yılda 16 milyar
metreküp gaz satacak. Türkiye’ye ulaşacak olan gaz miktarı 6 milyar metreküp
olacak, gazın diğer kısmı ise Avrupa’ya aktarılacak. Ülkemizde giderek artan
doğalgaz pahalı şikayetleri bir nebze olsun hafifleyecek gibi gözüküyor.
Fosil
enerji kaynaklarından daha fazla verim almak için yeni yatırımlar hedefleniyor
Türkiye fosil
enerji kaynaklarından en çok kömür, petrol ve doğalgaz rezervlerine sahiptir.
Ancak rezervlerin büyüklükleri sınırlıdır ve üretim ihtiyacını karşılama
açısından yetersizdir. Linyit fosil enerji kaynakları arasından bu kapsamanın
dışında kalmaktadır. Diğer fosil enerji kaynakları üretim
yapılamamasından dolayı değerlendirilmeyi beklemektedir. Kömür çeşitlerinden
olan taş kömürü en çok Zonguldak yöresinde bulunmaktadır. Ancak 1970’dan
itibaren yapılan taş kömürü üretimi ihtiyaca cevap verememektedir ve ihtiyaca
cevap verememesinden dolayı ithal edilmektedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı öngörüsüne göre 2020 yılında 148.9 milyon taş kömürü ithalatı
yapılacaktır.
Linyite
gelince, 1997 üretimi 57 387 000 ton olmuştur. 2000 yılında 65 milyon ton
dolaylarına çıkmış, 2010 yılında ise 108 milyon ton civarında üretilmiştir.
2020 yılında ise 199 miilyon tona çıkarılması hedeflenmektedir. Ancak
hedeflenen üretimin nasıl yapılacağı konusunda herhangi geçerli bir fikir
geliştirilememiştir. Yeni projelere göre yapılacak yatırımlar realize
edilememektedir.
Diğer bir fosil enerji
kaynağı olan asfaltit rezerv bakımından en çok olduğu Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde bulunmaktadır. Ancak
asfaltitin rezervleri kısıtlıdır. Bu yüzden üretimi çok sayıda değildir. Farklı
amaçlar için kullanılması planlanılmaktadır. Bu yüzden termik santral yakıtı
olarak kullanılması düşünülmektedir.
Diğer yandan ülkemizde
bitümlü şeyller yatakları da vardır. Ancak bitümlü şeyllerin üretimi ve
tüketimi yoktur. Aslında termik santral yakıtı veya sentetik petrol hammaddesi
olarak kullanılabilir. Fakat ısıl değeri düşük, işletilmesi güç ve kül oranları
yüksek olduğu ,için pek tercih edilmemektedir. Şu an potansiyel yakıttır.
Petrolyıllardır enerji
ithalatında Türkiye’nin en çok önem verdiği kaynaklardan biridir. Önceleri
petrolü arama ve işlteme faaliyetinde bulunan şirketler tamamıyla yabancı
firmalardı. Şimdilerde ise Türk firmaları darekabete dahil olmuştur. Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın planlamalarına göre petrol ithalatı 2000 yılında
35 milyon ton 2010 yılında 50 milyon ton dolaylarında olmuştur. 2020 yılında
ise petrol ithalatının 75 milyon ton civarında olması tahmin edilmektedir.
Türkiye’de
Güneydoğu
ve Trakya bölgelerinde doğalgaz üretim alanları vardır. Türkiye 1997 yılında
253 215 832 metreküp yerli doğalgaz üretmiştir. Ancak yetersiz olması nedeniyle
dış ülkelerden doğalgaz ithal etmektedir. Türkiye2nin doğalgaz talebi 2000
yılında yaklaşık 20 milyon metreküp, 2010 yılında yaklaşık 55 milyon metreküp
olmuştur. 2020 yılında ise öngörülen talep 80 milyon metreküp düzeyindedir.
Yine Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na göre sanayi sektörünün enerji talebi 2000 yılında
%29,8, 2010 yılında %33 olmuş ve tahmin edilen 2020 ve 2025 yılı enerji talebi
sırasıyla %40 ve %42’dir.
Türkiye’nin
gelecekte yerli enerji üretimin toplam talebi karşılama oranı pek de iç açıcı değildir.2025
yılına yaklaşırken yerli üretimin toplam enerji talebini karşılama oranı
%35’den %25’ düşmesi tahmin edilmektedir.
Türk
yükseköğretimi
Türk yükseköğretimi çok büyük ve
sürekli çözümlere direnen sorunlara sahiptir. Tanzimatın hemen arkasından,
1863 yılında Darülfünün kurulmuştur. 1900’ e kadar beş defa açılıp kapanmıştır.
Cumhuriyet zamanında 1933’te üniversite reformu yapılmıştır. 1946, 1960, 1973,
1981’de olmak üzere beş defa düzenlemeye gidilmiştir. 1933, 1946 ve 1981
düzenlemeleri ‘reform’ olarak adlandırılmaktadır. Ancak bu hareketlenmelere
karşı bulunan bir kesim mutlaka olmuştur. görülmüştür (Günay, 2006;
Gür & Çelik, 2011; Tuncay, 1983). Bu tarihlerden günümüze kadar da çeşitli
düzenlemeler yapılmıştır. Ancak ülke hedeflediği seviyeye bir türlü
çıkamamıştır. Şu anda ise Türkiye
yükseköğretimin üç temel vizyonu olan eğitim vizyonu, araştırma vizyonu ve Kamu
Hizmeti (Servis) Vizyonu üzerinde
Avrupa Konseyinin bu üç temel vizyon üzerine sarfettiği ifadeleri
dikkate alarak çalışmalarına devam etmektedir.
Türk Yükseköğretiminin Geleceğe
Dair Planları YÖK ‘Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi’
adlı raporda 2010 yılından itibaren 5’er yıllık periyodlar ile bazı hedefler
Belirlemişti. (YÖK, 2007). 2025 yılı
için ortaya konan hedeflerin önemli bir kısmı, kontenjan artışları ve
üniversite sayısındaki artışlar, 2011 yılı itibariyle başarıya ulaşmıştır.
Raporda, yükseköğretimdeki toplam öğrenci sayısı, 2025 yılında 3380000
civarında, ve 19-22 yaş grubu göz önüne alınarak hesaplanan yükseköğretim brüt
okullaşma oranı %65 olarak olarak öngörülmüştü. 2011 yılı itibarıyle bu sayılar
sırasıyla, 3817086 ve %72 olarak gerçekleşmiştir. (YÖK, 2007)
Ayrıca lisansüstü
eğitim gören öğrenci sayısındaki hedeflere 2011 yılında ulaşılmıştır. Ancak
öğretim elemanlarında istenilen sayıta henüz ulaşılamamıştır. Yükseköğretime
yeniden şekil verilirken eğitimi bütünüyle göz önünde bulundurmak gerekir.
Ancak bu şekilde toplumun yapısına önemli etkiler kazandırılabilinir. Bir
ülkenin refah düzeyi ve rekabet gücü, iyi yetişmiş beşeri sermayesi, bilim ve
teknoloji üretme kapasitesi ile bağlantılıdır. Bu bağlamda yükseköğretim yerel,
ülkesel ve küresel boyutlar birlikte göz önüne alınarak konumlandırılmalı ve
yapılandırılmalıdır. (Küresel) yükseköğretim dünyasını iç içe geçmiş, yerel,
ülkesel ve küresel (tüm dünyayı kapsayan) kürelerden oluşmuş bir yapıda
tasavvur edebiliriz. Bu amaçla yerel, ülkesel ve küresel hedefleri aynı vizyon
içine yerleştiren veya aynı eksene yönlendiren bir yükseköğretim stratejisi
çizilmelidir. (Journal of Higher Education and Science, 2011)
Kaynakça
Acar, Ozan. (2012), Temel Bilimlerin 2023 Hedefleri
İçin Anlamı Nedir? http://www.tepav.org.tr/tr/kose-yazisi-tepav/s/3524
Erişim Tar. 01.03.2013
Ek S. (2007),
Geriatri hizmetleri üzerine genel bir değerlendirme Ankara ili örneği.
Hastane işletmeciliği dalı Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü,
İşletme Anabilim Dalı
Goldfarb, M. (2011), ’’Washington Türkiye’yi Yanlış okuyor’’,
Globalpost, Çeviren: M. Alpaslan Balcı, (10 Ocak 2011),
Günay, D. (2006). ‘’Türkiye’nin Üniversite Sorunu’’, Bilimsel
Düşünce Dergisi, 3 (7-20)
Gür, B. S. & Çelik, Z. (2011). YÖK’ün 30 Yılı.
Ankara, Seta Raporu
Pala, C. , E. Engür 1998, ‘’Petrol ve Doğalgaz Boru
Hatlarının Bugünü, Geleceği ve
Türkiye’nin Genel Stratejisi’’, Enerji Dünyası, Sayı 20-21, Dünya
Enerji konseyi Türk Milli Komitesi, Ankara
Tuncay, M. (1983). Cumhuriyet Dönemi Türkiye
Ansiklopedisi (Cilt 3, ss. 680-688). İstanbul, İletişim Yayınları.
Ültanır, M.Ö. (1998), 21. Yüzyıla
Girerken Türkiye’nin Enerji Stratejisinin Değerlendirilmesi,
TÜSİAD, Ankara
Yağcıoğlu, R. (2012), ‘’Sağlıklı
Yaşlanma ve Sosyal Hizmetler’’ www.turkishfamilyphyscian.com (02.01.2012),
Erişim Tar. (27.02.2013)
Energy World Dergisi, (2013) ‘’Türkiye
Enerjide Bağımsız Hale Gelecek’’ http://www.energyworld.com.tr/root.vol?title=-quotturkiye-enerjide-bagimsiz-hale-gelecek-quot&exec=page&nid=504249 (08.02.2013) Erişim Tar. (26.02.2013)
Journal of Higher Education and Science,
(2011), Cilt 1, Sayı 3; ss.113-121
TÜİK, (2013), www.tuik.gov.tr
, Erişim Tar. (27.02.2013)
Türkiye
Sanayi sevk ve İdare Enstitüsü, (2002) “ 2023 Dünyasında Türkiye
Çalışma Raporu”, Tübitak Vizyon 2023, Teknoloji Öngörüleri
Projesi, Kocaeli http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/vizyon2023/mm/Ek9.pdf. Erişim Tar. (02.03.2013)
Yükseköğretim Kurulu. (2007).
Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi ,
YÖK. Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder